24 Ağustos 2013 Cumartesi

I Did It My Way


NBA'i çok ucundan yakalayan bir kişi için bile Allen Iverson'ın anlamı vardır. Emekli oluyormuş. Haliyle ortalıkta bir sürü video ve yazı dolaşıyor. Hepsi, uzun soluklu düşüncelere sürüklüyor beni. O, NBA'i daha ilgili seyrettiğim dönemlerin baş aktörlerindendi. Ne garip, bilgiye erişmenin daha zor olduğu dönemde daha fazla takip ediyorduk. Bir şeylerin kolay olması tat vermiyor sanki artık. Iverson'la ilgili aklımda birçok hikaye var. Hip-Hop kültürü, Reagen dönemi politikaları, büyüdüğü çevre, giyim markası FUBU, arkadaşlarına bağlılığı, nereden geldiğini unutmaması, meşhur Skip to My Lue hareketi, Michael Jordan'a attığı crosover ve hiç unutamadığım 2001 konferans yarı finali. Philadelphia ile Toronto karşılaşmıştı. Bir Iverson atıyordu bir Vince Carter. Bi Iverson maç alıyordu, bi Carter. Yedi maçlık seri sonunda gülen Iverson oldu ve Carter'ın hiçbir zaman gözlerimin önünden gitmeyen basın toplantısı gerçekleşti. Carter, üzüntülü bir ses tonuyla "Maybe next year" demişti. Ne zaman bir şey için çok çaba sarf edip başarısız olsam, aklıma direkt bu seri gelir. Bana göre kaybedeni yoktu, sadece adet yerini bulmuştu. İşte Iverson o kadar önemliydi benim içim. Onu izlerken sadece basketbol ve atletizm değildi baktığım, hayattan bir şeyler vardı hem parkede, hem de vücudundaki dövmelerde. Başkaldırı, asilik, stil, kendini var etme ve daha bir sürü kelime... Larry Platt'ın Iverson'la ilgili kitabında bahsettiği gibi, Frank Sinatra'nın My Way şarkısı aslında tam da bizi AI methiyelerinden ve portrelerinden kurtaran cinstendi. Güzel adamdı.