24 Ağustos 2014 Pazar

Çünkü Başarırken En İyisi Sensindir


Bizdeki hikaye de herkesinki gibiydi. Zamanında işçi alımı sırasında Almanya'ya göçmüşler işte. Hala daha da oradalar. Çocukluk yıllarımın nasıl geçtiğini tam bilmiyorum. Buna karar verebilmem için o yaşlarımda Türkiye'de de bir süre yaşamış olmam gerekirdi diye düşünüyorum. Nereli olduğumu hiçbir zaman hissedemedim. Evin içinde Türk gibiydik, dışarıya çıkınca Alman.  Bu, arada kalma durumu yoruyordu beni. Babam kültürümüze sadık kalmaktan bahsederdi sürekli. Asimile olmaktan kokardı epey. Din derdi, kuran derdi. Hiç umurumda olmadı böyle şeyler. Kendimi bir yere ya da bir şeye ait hissetmiyordum. Topa vermiştim kendimi mütemadiyen. Mahallenin iyilerindendim. Üç maçta bir kesin iyi bir gol atardım. Artistik yani... Bir süre sonra kulübe yazıldım. Babam gibi işçi olmak istemiyordum. İyi bir yere gelecek kadar da kafam çalışmıyordu. Şu tornavidayı tut bakalım dediklerini hatırlıyorum, o an elimdekini götlerine sokasım gelirdi. Pas atardım ben, koşardım, adam geçerdim, depara kalkardım. Yeterdi bana. Bir şekilde devam ediyordum hayata. Hem de en iyi bildiğim şekilde. Yıllar çabuk ilerledi. Babamların istediği bir insan olamadım. Onların istediği bir işim olmadı. Hoş, babam da kendi istediği gibi bir hayat yaşamıyordu ya, neyse. Farkına vardım ki, elimin tornavidayı tutmadığı, aklımın derslere basmadığı gibi topu da öyle ahım şahım oynamıyordum. Ama bu sefer de Türkiye kucak açmıştı bana. Yıllar önce babamın başına gelenler gibi. Zamanında Almanya nasıl işçiye muhtaçsa, Türkiye de öyle muhtaçtı bizim gibilere. Saçma sapan lig kuralları vardı. Türk statüsündeki oyuncular altın değerindeydi. Artistik gollere bayılırlardı. Senin ne kadar mücadele ettiğin, ne kapasitede olduğun önemli değildi. Arada bir şık gol sallasan üç maç kötü oynamaya hakkın olurdu. Hayat ilk defa yüzüme gülüyormuş gibi hissettim. Orta sıra bir Anadolu takımına transfer oldum. Antrenmanlar, hazırlık maçları derken lig başladı. Yavaş yavaş kaşarı oluyordum ortamın. Ayıkmaya başlamıştım raconun. Kendimi ligdeki diğer oyuncularla kıyasladığımda çok da kötü değildim aslında. Biraz daha öne çıkmak için çalışıyordum var gücümle. Makul miktarda ücretim vardı. Beni hor gören ama transfer yapınca göklere çıkaran babama para gönderiyordum. Hatırlıyorum da, adam neredeyse çalışmayı bırakacaktı.Yıllara meydan okuyamadım. Yaşlandık, koşarken götümden solumaya başladım. Ama hala ekmek vardı bu ülkede bize. Bizim piyasamız farklıydı. Ederimizden fazla değer görüyorduk her zaman. Bir alt lige gittik. Bir kaç senem de öyle geçti. Vücut gitmiyordu artık. Bırakmanın zamanı gelmişti. Eldeki parayla biri Almanya'da, biri Türkiye'de ortalama iki ev aldım. Aileye epey para göndermiştim. İçim rahattı. Anamın, babamın yanına, medeniyete gideyim dedim, bastım gittim Almanya'ya. İlk bir iki yıl fena geçmedi. Sonrasında ise katlanamayacağım bir dırdır başladı. Babam, tıpkı çocukluk yıllarım gibi 40'lı yaşlarımda da hiçbir şey yapmıyor ve para kazanmıyor olmama fena kafayı takmıştı. Ne it adamdı şu babam. Bizimkisi de sabırdı, dayanamadım sonunda.

"Zorunda mıydım tüm bu bakışlara ve söylenilenlere katlanmaya? Zorunda mıydım herkesin öve öve bitiremediği ama aslında nefret ettiği hayatları yaşamaya? Eve her dönem takdirname ile geldiğimde  hiç böyle değildi ağzınızdan çıkanlar. İki oyuncunun kırmızı kartla oyun dışı kalıp takımı tek başıma galibiyete götürdüğümde gülen suratlarınızı anımsıyorum. O gün mikrofonlar önünde yaptığım konuşma sonrasında alkışlıyordunuz beni. İlerleyen yaşınıza rağmen eskisi gibi koşabiliyor musunuz siz? Cinsel gücünüz hala doruk noktasında mı? Telefon numaralarını eskisi kadar çabuk ezberleyebiliyor musunuz? Dünyanın en iyi restoranı her gün aynı parayı kazanabiliyor mu? En formda takım bile arada yenilmez mi? Ronaldo'yu, Ronaldinho'yu hatırlasanıza, onlar bile bazen sahada gezinmez miydi? Siz hiç altılıyı her gün tutturan adam gördünüz mü? Peki siz hiç her gün gülebilen bir adam gördünüz mü? Çıkışları kadar inişlere de hakkı yok mu insanların? En azından bir sürelik rölantiye... Götsünüz len hepiniz. En iyi bildiğiniz şey eleştiri yapmak sanıyorsunuz. Onu bile yapamıyorsunuz. Haberiniz yok hiç bir şeyden. Duygularınızı yitirmişsiniz. Başkasını anlayamayacak kadar bencilsiniz. Körsünüz siz. Aslında duyamıyorsunuz da. Konuşabildiğinizi de hiç sanmıyorum.Yaşadığınızı zannediyorsunuz. Her kelime kendi anlamını kazanmış sizin sözlüğünüzde. Ne diyeyim ki size? Nasıl bakayım suratınıza? Sizin yaptığınız gibi mi?"

Tüm bunları bir dakika içinde söyledim. Kendim de şaşırmıştım doğrusu. Öncesinde içtiğim iki bira beni akışa sokmuştu. İlk başta karamsar, hatta depresif bir ruh halinde olduğumu düşündüm. Değildim ama. Gerçekçiydim sadece. İşler böyle yürüyordu dünyada. Dinlemekten bıkmıştım. En iyi yaptığım işlerden biriydi aslında dinlemek. Az konuşurdum. Yerini, zamanını bilirdim. İlla bir iki kelime ederdim ama. Dayanamazdım çok. Hoşuma gitmeyen bir durum varsa hele hemen devreye girerdim. İçeme atamazdım. Kendimi hep zeytinyağı şişesine benzetirdim. Ne kadar özen gösterirsen göster zeytinyağı şişesinin dışı her zaman yağ olurdu. Şişenin kaderi buydu. Silersin, temizlersin ama bir dahaki seferde yine yağlanırdı. Ne kadar susarsam susayım kusardım ben de bir yerde. Pislenirdi üstüm, yağ şişesi gibi. Futbolculuktan yağ şişesine dönüşen bir kariyerdi benimkisi. Ne harika bir hikayeydi ama... Canım sıkılıyordu. Manyak gibi dizi izliyordum. Bazısı sıkıntımı daha da arttırıyordu. Bazısı dünyaya ne kadar doğru baktığıma inandırıyordu beni. Dedektif vardı bir tane, Rustle Cohle, onu izliyordum o ara. Benim babama demek istediklerimi söylüyordu sanki: "Kendimi realist olarak görüyorum. Ama felsefi terminolojide buna karamsar deniliyor... Bence insan bilinci evrimde trajik bir şekilde ilerledi. Çok fazla bilinçlendik. Doğa kendinden bağımsız bir bakış açısı yarattı. Bizler, doğa kanunlarına göre var olmaması gereken yaratıklarız... Hepimiz bir yanılsama içindeyken duygusal deneyimler ve hislerin gelişimi sayesinde birey olduğumuzu sanan fakat aslında bir hiç olan bireyleriz. Bence türümüzün yapması gereken, onurlu davranış biçimlerimizi reddedip, üremeyi durdurmak ve hep birlikte soyumuzu tüketerek kardeşçe bu haksızlığa bir gece son vermektir." Bölüm bittiğinde uzun süre yerimden kalkamadım. Replikler beynimde yer etmişti adeta. Yan odada babam Alman Ligi'ni izliyordu. Kapıyı açıp, "Baba buldum, dedektif olacağım ben" dedim. "Siktir git" dedi. Harbiden de göt adamdı şu babam.