Eleştirmeyi, takdir etmekten daha kolay becerebilen bir toplumuz. Herkesin hatalı yanlarını görür, onun üzerine bir kamyon dolusu laf ederiz. Biz, karşımızdaki insanları, sosyal hayatlarında gösterdikleri veya ileride gösterebilecek olduğu herhangi bir uygunsuz davranış yüzünden silip atabilen varlıklarız. Ülkenin gençlerini makinalaştıran kurumu olan ÖSYM'nin sınavlarında bile acımazsız olmadığı kadar gaddarlaşıp, bir yanlışın bütün doğruları götürdüğü bir dünyayı kuran kişileriz. Bütün bunları unutarak, bir de karşımızdakilerin hep dört dörtlük olmasını bekleriz. Onlarında da bizler gibi etten ve kemikden oluşan birer insan olduğu gerçeğini yok sayarız. İşte, bütün bu sebeplerden dolayıdır ki övgü yazısı yazmak, eleştiri yazısı yazmaktan zor gelir insanlara. Eleştirirken sözcük cambazlığı yapanlar, sıra takdir etmeye gelince ağızlarından çıkaramadıkları kelimelerin içinde boğulurlar. İşin diğer bir boyutu ise nadir de olsa yazılanların "yağ çekme" olarak algılanmasındaki sıkıntıdır. Yaptıkları her hareket sonucunda dış dünyadan bir karşılık beklemeyi alışkanlık haline getiren insanların, saf ve temiz düşüncelerle yazılmış satırları, beklenti boyutuna çekmelerini çok da garipsememek lazım aslında.
Uzun zamandır Caner Eler hakkında bir şeyler karalama isteği vardı. Bire bir tanışıklığımız olmamasına rağmen, içten içe büyük bir saygı besliyorum kendisine. Bitmek tükenmek bilmeyen bir spor bilgisine sahip. Limit sonsuza giderken x basketbola ve bisiklete biraz daha yaklaşıyor ama diğer spor dallarında da azınsanmayacak derecede bir birikim söz konusu. Müzik ve sinema da cabası. Temasa dayalı spor dallarını izlemesini daha çok tercih eden biri olmama rağmen bisiklet sporunu başka kim sevdirebilirdi ki bana? Bir keresinde Tour de France'ın 2.etabında, bisikletçilerin Brüksel'den Spa'ya geçtikleri sırada dinleyeni öyle bir bilgi taarruzuna tuttu ki Spa'dan çıkan suyun sertlik derecesini bile söyleyecek diye korkmuştum doğrusu. Herşey bir yana, en önemlisi Eler'i dinlerken kendisine ait bir hayat felsefi olduğunu anlıyorsunuz ki günümüz özenti(biraz da manipüle edilen) insanının en büyük eksiği bana kalırsa.
Velhasalıkelam, hakkında söyleyebileceğim iyi sözler bu kadar. Belki yetmeyecektir ama bundan sonra yazacaklarım, kendisi hakkında yazılanları tekrar etmek olacak. Orjinalliği kalmayacak. O yüzden kendisine verilen değerin miktarını anlatmak açısından aşağıda yazılanlar daha bir manidar olacaktır diye düşündüm. Ne de olsa zaytung ile yatıp, zaytung ile kalkıyorsunuz..
"Uluslararası Spor Federasyonları Birliği, Türkiye'de spor haberciliği denilince akla ilk gelen isim olan Caner Eler'in engin bilgisini ve kültürünü kıskanıp, "biz niye böyle bir spor insanı yetiştiremiyoruz*" diye hayıflanmaya başlayınca, kurallarını kimsenin bilmediği, geçmişi olmayan, yeni bir spor icat etti. Caner Eler'in bu spor dalına da el atmasından korkan üst kurul ismini ve kurallarını sır gibi sakladığı yeni sporu sadece Eler'in uyku saatlerinde hayata geçirmeyi planladıklarını duyurdu. Fakat, bir yandan da her türlü spor basınında bir kolu olan Eler'in interntete düşen haberleri okumasından ve yeni spor dalını öğrenmesinden korkan yönetim, bu yeni spor dalının güncel haberlerini sadece belirli kişilerin görebileceği, full güvenlik donanımlı bir sitede paylaşma kararı aldı ."
En önemlisi anlattığı her ne müsabakası ise anlatırken ki tutkusunu ekran başından hissedebilmemizi sağlaması gerçekten müthiş.Olay böyle olduğunda istediği kadar yorum yapsın,gereksiz bilgi versin hiç şikayetçi olamıyosun.Bazen maç izlerken spikerlerin,maç anlatma olayının dışına çıkarak yorum yapmalarına tahammül edemeyebiliyorum ancak Caner Eler veya bir Kaan Kural'ın maçı anlatırken/yorumlarken Jeff Foster'ın lisede aldığı rebound başına babasından 5 dolar aldığını öğrenmek bende sadece hayret uyandıran bir şaşkınlığa sebep oluyor.Ekranda rahat elbiselerle gördüğünde,twitter'da yazdıklarını okuyunca diyosun bu adam bizim gibi.Sanki hala amatör bir spor delisi.
YanıtlaSil