4 Ekim 2016 Salı

En Hakiki Gerçekti Yalan

İlk yalanı günahsız olan attı. Annem, beni leyleklerin getirdiğini söyledi. Leylekleri biraz daha izlesem memur değil, ornitolog olacaktım. Sonraları leyleklerin sarmaş dolaş hallerini gördüm. Çok geçmeden de gerçeği anladım. Aslında annem, farkında olmadan, beni gerçeği anlamama sevk etmişti.

Henüz dört yaşındaydım ki, beraber oyun oynadığım arkadaşım elimdeki 1 lirayı çok aç olduğunu söyleyerek istedi. Marketten aldıklarını yedikten sonra tok karnına maç yaptık.Yaptığım müdahale sonucu yere düştüğü sırada cebinden 5 lira fırladı. Yıllar oldu, para lafı geçtiğinde hala daha suratıma bakamaz. 

İlk okula başladığımda hayattaki en önemli şeyin okumak ve öğrenmek olduğunu söyledi öğretmenimiz. Öğrenmeye olan alışkanlığım yüzünden az önce Einstein'ın terapistini okudum. Öğrenmeye çok ilgili olanların mutlu olmalarının zor olduğunu söylemiş zamanında. Sonuç olarak, ya öğretmenim ya da terapist fena halde yanılıyor. Yani yalan söylüyor. Yalan atmanın yeni versiyonu yanılmak...

İlerleyen dönemlerde sevgiye dair hislerim kabardı. Gidip beğendim kıza bunu direkt olarak söyledim. Karşılık olarak, 'ben de seni..' dedi. Meğer cümleyi üç nokta halinde bırakması, benim kafamda tamamladığım şekilde değilmiş. Bunu, ertesi gün başkası ile el ele görünce fark edebildim. 

Orta okul yıllarımda hasta olduğum için birtakım dersleri kaçırmış ve dolayısı ile ismini dahi hatırlamadığım bir sınav için yeterli derecede hazırlanamamıştım. Arkadaşımdan çalışma notu istediğimde ise kendisinde de olmadığını söylemişti. O sınavdan 100 aldı, sonrasında da notları parayla sattığı ortaya çıktı. Her şeyin bir fiyatı vardı. Ve alıcısı ile satısıcı...

Lise zamanları Fenerbahçe'nin neredeyse her maçını izliyor, takıma kendimce destek veriyordum. Aziz Yıldırım sürekli olarak şampiyonluk sözü veriyordu. Hem de her sene... İnanıyorduk. Maalesef ki başkanın yaptığı hesap, bugün geldiğimiz noktada pek tutmadı.

Oy verecek yaşa geldiğimde azınlığı düşünen, haksızlığa uğrayanların yanında olacağını söyleyen partiye oy verdim. Meğer onların da samimiyeti oyu alana kadarmış. Vaat ettiklerinin hiçbirini yapmadıkları gibi, vaat ettiklerinin tam tersini yaptılar. 

Üniversiteye girdiğimiz sırada bütün bölümü toplayıp geleceğimizin çok parlak olduğundan bahsettiler. Belli ki bilgili kişilerdi. Şu an o akademisyenlerin birçoğu imzaladıkları bildiri sebebi ile mesleklerini yapamama korkusu yaşıyor. Gelecek sanıldığı gibi pek de parlak değilmiş. Ayrıca, mezun olanların da hayatlarından çok memnun olduğunu söyleyemem.

İş ortamında veya sokakta rastlaşıp 'umarım senin için en iyisi olur' diyen insanların birçoğu gıyabımda yaşantımı hedef alarak türlü söylemlerde bulunuyor. Duyduklarım çoğu zaman hiç hoşuma gitmiyor. Neden böyle yapıyorsunuz dediğimde ise, biz öyle bir şey demedik diyorlar.

Çok da uzak olmayan bir zaman sonra 30 yaşına basacağım. Neredeyse her kesimden her çeşit yalana şahit oldum. Şahit olduklarım yalanın nasıl atılacağı konusunda beni epey bir ustalaştırdı. Bugünlerde, tıpkı diğer insanlar gibi en büyük yalanları hep kendime atıyorum. Etrafa attığım yalanlara rağmen vicdanımı rahatlatıp, kendime, kendimin iyi insan olduğu öğüdünü veriyorum mesela. Büyük bir hünerle yediriyorum. Bir süre sonra yine yalan atıyorum ve bu hesaplaşma yeniden başlıyor. Dikkat ettiyseniz, yalan atıyor olmamı bile bu yaşıma kadar maruz kaldığım yalanlara bağladım. Söylediklerimle karşıdakinin hayatına etki edecek şiddette bir yalan attığımı düşünmüyorum ama, gerçekten öyle mi, bilmiyorum. Ne doğru bilmiyorum. Ne yalan, çok iyi biliyorum. Kendilerine yalan atmayan insanların mutsuzluğunu görüyorum. Mutlu gözükenlerin, hala daha yalan attıklarını kendilerine itiraf edecek güçte olmadığı biliyorum. Dünyanın yalan olduğunu biliyorum. Hayatların da... Fakat gerçekle kurulmuş ilişkilerin ve bu ilişkileri yaşayan insanların hayatlarının yalanlardan en uzakta olduğunu da biliyorum.

Biramı bitirip şişeyi kaldırım kenarına koyuyorum. Hızla koşan çocuğu kolundan tutup, çeviriyorum. Tıpkı, Çavdar Tarlasındaki Çocuklar kitabındaki gibi. Bak evlat diyorum, bana iyi bak. Dinlemene gerek yok, sadece bak: "Yalandan uzak kalma, ama gerçeğin de dibinden ayrılma. Bir şey iyi olmayabilir, ama hiç değilse kötü olmasın".



12 Eylül 2016 Pazartesi

Rüyası Çok Güzel Olur Bu Saatlerin

Bayram, takvimdeki herhangi bir gün değildir. Bayram, dini değildir. Milli hiç değildir. Bayram, bir şey kurban etmek değildir. Tatlı yemek değildir. Tatlı konuşmanın tatlı yemekle alakası yoktur. Bayram, tatil değildir. Bayram, bir erkek ismi değildir. Bir semt adı değildir. Ardına paşa eklesen dahi... Bayram, bahane değildir. Telefonla bayram olmaz. Kısa mesajla olmaz. Kalıplarla, klişelerle bayram kutlanmaz. Bayram, dört günle sınırlandırılamaz. Bayram, dokuz güne uzatılamaz. Bayram, kısaltılamaz da. Bayram el öpmek değildir. Bayram ziyaret değildir. Bayramın para ile alakası yoktur. Bir şeylerin yıl dönemleri bayram değildir. Bayram, ilan edilemez. Bayramda başka ülke sınırlarına girilmez. Bayramda zam yapılmaz. Bayram, uzakta değildir. Mesafe bazen de gönülle ölçülür. Bayram, tekli selfie değildir. Bayramda trafikte insanlar ölmez. Bayramda ulusa seslenilmez. Bayram bankaların ve firmaların sizi hatırlar gibi yapması değildir. Bayramda kan akmaz. Kan hiçbir zaman akmaz. Onun için vücudun içindedir. Dışarı çıkmasın, gözükmesin diye.

Bayram bir kelime, beş harftir bazen. Bayram, barıştır. Barış daimidir. Her zaman olmalıdır. Bayram insanların sürekli olarak birbirini anlamasıdır. Dinlemesidir de tam bu yüzden. Tolare etmesidir. Denge kurmasıdır. Egodan sıyrılmaktır bayram. Her gündür bayram. Etkene bağlı değildir. Etkene bağlı bayram yıkılmaya mahkum bayramdır. Ütopya değildir bayram. Distopya hiç değildir. Bayram insanlıktır. İnsanlık müthiş bir şeydir. Bayram umuttur. Bazen de umuttan fazlasıdır. Bayram direnmektedir. Hatalardan ders çıkarmaktır. Altındakini ezmeden, kandırmadan. Bayram, hayatı dolu dolu yaşamaktır. Kimseyi kırmadan, kimseyi üzmeden. Hepimizin insan olduğunu hatırlayarak yaşamak daha güzeldir. İnsanın insanla, doğayla, hayvanla her şeyle anlaşmasıdır bayram. Bayram kardeşliktir. Bayram sarılmaktır. Bayram öpmektir. Hissederek ve kafanda art niyet olmadan. Bayram bir oda bir mutfaktır. Hemen arkandadır. Bayram kolaydır. Zor olan her şey çok kolaydır. Kolay, en zorudur.

Çok yorgunum. Bir süreliğine de olsa bunları hayal edip dalmam lazım. Bugün erken başladım. Yatağa gidiyorum ben. Rüyası çok güzel olur bu saatlerin.

19 Ağustos 2016 Cuma

Soluk Mavi Nokta

Çift olarak, dünyadaki en büyük mutluluğu, bir köpek ile bir insan yakaladı. Birbirlerini hiç yalnız bırakmıyorlardı. Birliktelik yetiyordu. Menfaat yoktu.

Dünyadaki en güzel resmi bir seyyah çizdi. Hem de gözleriyle… Yaptığı resmi, sanat galerisinde değil, karşılaştığı canlılara gösterdi, tek tek. Karakteriyle…

Dünyadaki en güzel müziği, o en güzel müziği yapan insan dinledi. En çok o hissetti çünkü. Açık havada, bilet kesmeden ve beğenilme kaygısı olmadan; sadece kendine...

Dünyadaki en güzel uykuyu, vicdanı en rahat olan tattı. Parası yoktu ki kötülük etsin. Para istemiyordu ki yalan söylesin.

Dünyadaki en inançlı kişi, kendisine inanandı. Ahlak ve güzel yaşam için dine ihtiyacı yoktu. Güneşle ısınıyor, inekle doyuyordu. İlle de bir şeye inanacak olsa, onları seçerdi.

Dünyadaki en zengin kişi, hiçbir şeyi olmayandı. Sahip olmak ne demek bilmiyordu. İnsan, bilmediği bir şeye gereksinim duymuyordu.

Dünyadaki en iyi birayı, ona günah diyen içti. Günah işliyordu, çünkü bir nevi düşünüyordu. Onun zevki bir kez alındı mı, ondan vazgeçilmiyordu.

Dünyanın en iyi kitabını yazan adam, dünyanın en gerçekçi insanıydı. İnsana dair birçok şeyi çözmüştü ve artık bunun geri dönüşü yoktu. Sonra intihar etti. Kitabı ise hala yaşıyor.

Dünyanın en başarılı kişisi, delirebilendi. Sınırları yoktu ve istediği gibiydi. En başarısız kişisi de, en güçlü olduğunu sanandı. Fakat güç, hiçbir zaman daimi olmadı.

Dünyadaki en doğru kişi, ilk yalanı söyleyen kişiydi. Fikri ile zikri bir tuttu ve bundan utanmadı. Hayati yalanlardan uzak durduğu sürece problem yoktu.

Dünyadaki en yalan kişi, yalanlarını doğrularının üzerine kurandı. Her yalan açığa çıkardı fakat gerçekle sıvanan, uzun sürerdi.

Sonra bir şey oldu. Bu insanların hepsi bir araya geldi. Bulundukları yerin etrafını çevirdiler. O yere bir isim verdiler. Bir bez parçasına bir şeyler çizip, herkesin görebileceği bir yere astılar. Aralarında bir anlaşma imzaladılar. Adına hukuk dediler. Bir süre yaşadılar. Ardından savaşmaya başladılar. Köpekleri zehirleyip, insanı yalnızlaştırdılar. Bira içen sözde inançlı, ineğe ve güneşe kutsal diyeni öldürdü. Güçlü olan, en başarılı için bir hastane kurup, onu oraya hapsetti. Deli bu, uzak durun dedi. En zengin kişiye, sen en zenginsin, zengine para yakışır dediler. Ve o kişi bir daha o parayı elinden bırakamadı. Ressamı kör ettiler. Sırf çizemesin de, insanlara güzeli anlatmasın diye. Müzik yapan, intihar edenin kitabını okuyup, maalesef yazarın ne demek istediğini anladı. Çok geçmeden kendini köprüden attı. Geriye az insan kalmıştı. Azalınca korkmuşlardı. Bazısı yalancının, bazısı doğrucunun tarafına geçti. Artık iki cephe vardı. Fakat tek kazanan olacaktı. Birkaç tane doğruyu kendine dayanak gösterip büyük yalan atanlar, basit yalanlarla en büyük gerçekleri söyleyenleri yendi. Kazanan taraf kendini güçlü sandı. Oysa sadece son kullanma tarihleri geçmemişti. Henüz…