23 Şubat 2011 Çarşamba

Bize Zebani Gerekmez


Fenerbahçe kadın basketbol takımı, dün, FIBA Kadınlar Avrupa Ligi çeyrek finalinde, Spartak Moskova önünde farkı bir ara 15'lere çıkarmasına rağmen sahasından mağlubiyetle ayrıldı. Maç sonrasında Aziz Yıldırım, Taurasi ve Hacettepe Doping Kontrol Merkezi ile ilgili açıklamalarda bulundu. Bugüne kadar haklı olduğu kimi konularda bile sergilediği tutum sebebiyle haksızmış gibi görünen Aziz Yıldırım, yıllardır süregelen spor kültürümüzü çok net ve kısa bir cümleyle adeta özetledi:

"Belki de ilk defa Türkiye'ye gelecek Kadınlar Avrupa Ligi Şampiyonluğumuzu engellediler"

Evet, yapılan hata belki de bir Avrupa şampiyonluğunu engelledi. Art niyet var mıydı, yok muydu tartışmasına girmeye gerek yok. Lakin, bugün herkes biliyor ki Fenerbahçe'nin Avrupa'da kazandığı bir kupa bazı çevrelerde hoşnutsuzluk yaratır.

Bugüne kadar hep başarısızları kıstas alarak oluşturulmuş bir başarı eşiğimiz oldu bizim. "Biz elendik ama Fenerbahçe de elendi, demek ki biz o kadar da başarısız değiliz" ya da "Biz şampiyon olamıyorsak onlar da şampiyon olmasın, hem bu sayede biz de başarısız sayılmayız" diyebilecek kadar absürd zamanlarımız da oldu. Takımlar, renkler, kişiler değişse de bu düşünceler hep aynı kaldı . Herkesi başarısızlığa çekip, kötünün iyisi olma gibi bir durum söz konusu yani. Biz destek nedir hiçbir zaman bilmedik; kösteğin ise kralını yaptık.

Hikaye şöyledir:

"Cehenneme bir tur düzenlemişler. Her milletin adının yazılı olduğu hücreler içinde bir kazan, kazanda da kaynar zift varmış. İçinde insanlar kaynıyor, bir zebani de elinde sopa, çıkmak isteyenlere vuruyormuş. Bunlar o milletin günahlarıymış. Kaçmak istiyorlar, ama zebaniler bırakmıyorlarmış. Fakat, Türklerin başında zebani yokmuş.
Neden? Çünkü, zebaniye gerek yokmuş. Çıkmak isteyenleri, alttakiler aşağı çekiyorlarmış."


17 Şubat 2011 Perşembe

17.02.1963







23, 22, 21..........1, 0-- Mutlu yıllar Majesteleri

14 Şubat 2011 Pazartesi

Adios





Ronaldo Luís Nazário de Lima - RONALDO

Honours

Brazil Cruzeiro

Netherlands PSV

Spain Barcelona

Italy Inter Milan

Spain Real Madrid

Brazil Corinthians

National team

ndividual

1 Şubat 2011 Salı

Kocaman Değişim


Aykut Kocaman ile Şenol Güneş arasında başlayan münakaşa dahilinde A.Kocaman'ın yaşadığı kişilik erozyonunu anlatmadan önce bahsedilmesi gereken mutlak bir gerçek vardır: Şenol Güneş, Türkiye'yi aşmış(spor içi ve dışı) yegane teknik direktördür.

A.Kocaman, çoğu futbolseverin zihninde karakterli ve onurlu bir spor insanı olarak yer etmiştir. 1996 senesinde Ali Şen boyunduruğu altındaki Fenerbahçe kadrosunun Oğuz Çetin ile birlikte en önemli iki isminden biridir. Ligin sonunda Trabzonspor'a karşı alınan galibiyet ve gelen şampiyonluk sonrası "Kazandık ama Trabzonspor'daki arkadaşlarım için üzülüyorum" diyecek kadar duyarlı, sağduyulu bir insandır. Antrenörlük döneminde İstanbulspor'un bütün maddi sıkıntılara rağmen takımı terk etmediği, futbolcularına adeta bir ağabey edasıyla sahip çıktığı hemen hemen bütün kayıtlarda yer alır. Hatta o dönem takım için yaptığı fedakarlıklar "Kocaman Bir Adam" isimli kitabın ana teması bile olmuştur. Yani anlaşılacağı üzere, kirli sakalı, centilmenliği(bir maç sonrası el eile gol attığını itiraf edip fair-play ödülü almışlığı vardır), duruşu ve konuşmalarıyla biz futbol romantiklerine yakın duran bir isimdir.

Lakin, bugün Aykut Kocaman'ın geldiği nokta yukarıda anlatılanlarla hiç bir şekilde paralellik göstermiyor. Saha dışı sataşmalar, dikkatleri farklı argümanlar üzerine çekmeler(hakemler), rakip takım antrenörünün elini sıkmayışlar(Mourinho etkileri) küçüklüğümüzden beri beynimiz de yer etmiş Aykut Kocaman profiline hiç uymayan hareketler açıkcası. Bütün bu davranışlar Kocaman'ın yaşadığı kişilik erozyonun göstergesidir. Fakat, bu konuda herkesin atladığı bir bir realite var. Kocaman'ın bu dönüşümünin sebebi baskıyı üstünde hissetmesinden, şampiyonluk kaygısından, ya da herhangi bir Şenol Güneş düşmanlığından kaynaklanmamaktadır. Zira, Fenerbahçe'ye geldiği an değişimi gayri ihtiyari de olsa kabul etmiş bulunuyordu.

A.Kocaman, iki sene önce Fenerbahçe'ye sportif direktörlük yalanıyla getirildi. Daha kendisi bile ne görev yapacağını bilmiyorken biz kendisine en uygun yakıştırmayı yapmıştık: Ombudsman. Aziz Yıldırım'ın, neredeyse tüm Fenerbahçe taraftarının sempatisini kazanmış bir isme takım içerisinde pasif bir görev vererek başarısızlık anında oluşabilecek tepkileri azaltma maksadından başka bir şey değildi bu hamle. Bir de sezon içerisinde olası bir tökezlemeden sonra gerçekleşebilecek Daum şutlamasından sonra vakit kaybetmeden görevi Kocaman'a devrederek ligi en az darbeyle bitirme düşüncesi hakimdi tabii. İşte tam bu noktada başladı Kocaman'ın yaşadığı erozyon. Fenerbahçe'ye geldiği anda kişiliğinden ödün vermesi kaçınılmazdı. Çünkü şampiyonluğun sadece taktik işleriyle kazanılmayacağını biliyordu. Şampiyonluğun kazanamayınca gönderileceğini bildiği gibi. Saha dışı faktörlerin de kendisinden yana olması gerektiğinin farkındaydı. Yani kısacası, Fenerbahçe'de her göreve gelen, gücü alan insan gibi statükocu davranmaya mecburdu. Bu hareketler, Türkiye'nin en has futbol adamlarından birisini(Ş.Güneş) hedef alsa dahi şampiyonluk yolunda atılması gereken bir adımdı onun için.

Özetle, A.Kocaman karakter dönüşümü Fenerbahçe bünyesine girdiği anda başladı. Ben, kendisinin bunu bilerek, kabul ederek, göze alarak göreve geldiğini düşünüyorum. Tabii bunların hiç biri yaptıklarına mazeret olamaz. A. Kocaman'ın yaptığı hareketleri haklı gösteremez. Ama bana Fenerbahçe'ye, Galatasay'a ya da Beşiktaş'a gelip de kendisinden, kişiliğinden ödün vermeyen(ödün vermeden başarılı olabilen) bir insan gösterin ben de size mutluluğun resmini çizeyim.

Bknz: Güç İstenci ve Makyavelizm