25 Mart 2013 Pazartesi

İki Bira


Bu hayat fazlasıyla rakamların kontrolü altına girmeye başladı. Plazadaki 5 liranın peşinde, sokaktakinin 3 kuruşluk aklı yok, geri kalanlarınsa güzelliği 10 para etmez. Peki ya sen? Gel, seni de anlatayım...

0'dan 9'a kadar birbiriyle ilişkiye giren sembollerin esirisin artık sen. Otobüsün nereye gittiğine bakmazsın. 129T yazıyorsa binersin. Aynı yere farklı bir araç gidiyorsa da, bundan haberin olmaz senin. Sadece rakama odaklanırsın.

30'a gelince evlenmek esastır diye geçirirsin aklından. Hayatında kurduğun düzenin ve karşındakinin bir önemi yoktur senin gözünde. 30 sınırı, “kritik” olarak işlenmiştir zihnine.

Türkiye'de çocuk sayısının ideali eskiden 2’ydi, duruma göre 1’di, artık 3 oldu. Sen buna uyarsın, sonra da, “ufaklıkları çok sevdiğimden” dersin.

Bir işe girmek için 2 bin vazgeçilmez bir eşik durumundadır senin için. Aşağısı az gelir. Azdır da zaten. Ama çoktur da aynı zamanda.

Sana göre 2-0 net bir galibiyettir, bazense 3-0'da diretirsin.

Film açarsın, IMDB’de 6’dan az puan almışsa kapatırsın.

Zorunlu eğitim 12 yıl dersin. 7 yaşından sonrası seni hep geriye götürmüştür oysa.

İşe 8’de girer, 5’te çıkarsın.

Müzik dinlersin, 4 dakikadan uzunsa sıkılırsın.

Kitap okursun, 50’ye kadar konuya girilmemişse, “ehhhhh” deyip atarsın.

Yukarıdakinin hakkı 3’tür diye inandırmışlardır seni hep, ama daha kimsenin 1’den fazlasını görmediğini bilirsin. Reenkarnasyonu zaten hiç aklından geçirmezsin.

6/49 için rüyana giren rakamı da oynarsın, sana uğursuz geleni de yazarsın. Kendince totem yaparsın.

Oda sıcaklığını seversin. 20’nin altı ve 25’ün üstü sürekli sıkıntı yaratır sende.

Hayatına ortalama bir yaşam ömrü biçersin. “70, bana yetmiş” dersin.

Ve tüm bunları düşünürken belki bir sürü bira içersin. Fakat birisi gelip, “Kaç tane götürdün?” diye sorsa, cevap olarak hep 2’yi verirsin. Hayatında yaptığın tek doğru işlemin, aslında yanlış yaptığındır senin. Biraları sayamazsın, çünkü saymazsın...

  .

16 Mart 2013 Cumartesi

Beşiktaş'ta Bir Ev

Biraderimiz, “Beşiktaş’ta bir ev” kalıbıyla var olan duygu yoğunluğunu ateşe veren ilk kıvılcımı yaktı sağ olsun. Evet, bir ev vardı. Geleni bol, gideni azdı. Yolu da yokuştu. Acep ne işti...

Bugün itibariyle anahtar teslim edildi. Olabildiğine dökük ve eski olan o ev bile, öylesine sevilmiş ki, son zamanlar evden çıkmamamız adına para teklif eden sevdiklerimiz bile oldu. Var olsunlar... Ama kusura bakmayın arkadaşlar, evi müze yapamayacağız. 

Fethiye'deki ve İzmir'deki paylaşım anlayışının hüküm sürdürebileceği sayılı yerlerden olan Beşiktaş, kapanış şarkısı olarak bu zamana kadar hep Pearl Jam'den Black dinledi. Elde yolluk tutmak suretiyle "We belong togerther" diyen ağızları inkar etmeyin. Bu kez değişiklik yapıyorum. Deniz Ç'nin ardından Fikogol de veda dedi malumunuz, varsa içinizde feda diyen, "son" şarkısını yorum kısmına yazsın. Ben eklerim, bana getir...



Eve davet etme şerefine erişemediğim, fakat farklı bir yerlerde de olsa, aynı havayı soluduğumu düşündüğüm bir babadan geldi... sağ olasın hiç...



Ahmet Emre'den...

8 Mart 2013 Cuma

Gün Olur


Günleri birbirinden farklılaştırmak adına yaptığım tek değişiklik, 24 saat dilimi arasında içilen bira adede odaklı son zamanlarda. Zihne, meşguliyet tedavisi uygularken en sonunda anlıyorsun ki, aslında yaptığın daha da yorulmaktan başka bir şey değil.

Yukarıdaki fotoğrafı bir başka blogda gördüm. Bir anlığına da olsa suyun altındaki kişi yerinde olmak istedim. Sıkkınlığın her ne kadar sadece mekansal kaynaklı olduğunu düşünmesem de, gözümü kapatıp hayal ettim. Ve aklıma aşağıdaki video geldi....

Orhan Veli iyi demiş, "Gün olur alır başımı giderim..."