İlkokulda beden eğitimi diye bir dersin dönem müfradatındaki
varlığından haberdar değildim ben. Varsa yoksa matematikti bizdeki dert. Soru
çözerdik, sorun ne zaman çözülecek diye beklerdik. Çıkarırdık, çarpardık,
bölerdik... Toplayamazdık bile; sırf aklımız topa kaymasın diye. Zihinden
Problemler bizim kutsal kitabımızdı sanki. Sorsan, “Beyin cimnastiği” idi ama
yaptığımız. Beden eğitimine en çok yaklaştığımız an da, bu iki kelimenin geçtiği
vakitti zaten. Küçüktük, kandırıldık...
Ortaokulda resim diye bir dersin müfredattaki varlığından da
haberdar değildim ben. Yine matematik sorusu çözerdik. Önümüze koyup, resim
çizmeyi planladığımız kağıtlar, problemin yaz bozu olurdu bizde. Çok nadiren de
olsa, o rakamları rastlantısal olarak birleştirdiğimizde, çaresizliğin güzel
bir resmi çıkardı ortaya. Resime de en çok yaklaştığımız an, bu andı işte.
Ergendik, kandırıldık...
Türkiye’deki en büyük kitle imha silahları olan futbol ve
basketbol, son bir hafta boyunca spor dışı bütün haber sayfalarını
süsleyebilecek cinstendi. Yeşilgiresun Belediye – Trabzonspor Basketbol,
Gaatasaray M.P – Pınar Karşıyaka ve Antalya BŞB - Beşiktaş arasında oynanan
basketbol karşılaşmalarının öncesinde ve sonrasında olaylar çıktı. Topun
ağırlığının ve şeklinin yer değiştirdiği diğer cephede ise, bir takımın teknik
direktörü çıkıp, zaten karışık olan hadiselerin üzerine benzin döktü.
Hiç unutmuyorum; matematik için özel ders aldığım küçük
yaşlarda, öğretmenin kurs odasındaki bir tablo hep dikkatimi çekerdi. Saatlerce
ona bakardım. Her tarafından ayak, kafa, göz, beden fışkırır hali vardı
tablonun. Öyleydi hatta. En zor matematik sorusundan daha zor gelirdi bana.
Bütün soruları çözebilecek gibi hissederdim, ama duvardaki o resimde ne
anlatılmak istendiğini kavrayamazdım. Ters bakardım, düz bakardım, yanına
sokulurdum, bazen daha da uzaklaşırdım.
“Sporda istenmeyen olaylar” başlığı altında hemen hemen
herkes yorum yapıyor günümüzde. Yazılıyor, çiziliyor, yorumlanıyor, en çok da
soruluyor. En baştaki geliyor, “Kim yaptı bunu, kimler yapıyor bütün bunları?”
diye soruyor. Polisi çıkıyor soruyor, bürokratı çıkıyor soruyor. Sporcusu,
yöneticisi, malzemecisi, okuyucusu, herkes soruyor. O kadar ki, geçenlerde soru
sırası bana bile geldi. Telefonun diğer ucudaki “Kim yaptı bunu, kim yapıyor
bütün bunları?” diyerek karşılık umdu benden. Nasıl cevap verebilirdim ki, bir
kez bile bedenini eğitememiş biri olarak, gerçekleşenleri nasıl bir çırpıda
resmedebilirdim? Matematikti benim işim. Sayılarla uğraştım ben hep.
8 Nisan (Dün) 2013 itibariyle Pablo Picasso’nun ölümünün
üzerinden tam 40 yıl geçti. Tablolarını ve hikayelerini ise yıllar eskitemiyor.
Söylentiye göre, II. Dünya Savaşı sırasında Paris’te yaşayan Picasso, bir
Gestapo tarafından sorgulanıyor. Nazi subayı ressamın evinde, Picasso’nun Nazi
Almanyası’na ait 28 bombardıman uçağının, 26 Nisan 1937’de İspanya’daki bir
Bask şehrine düzenlenen Yıldırım Savaşı’nı (Blitzkreig) konu alan Guernica
tablosunu görünce “Bunu siz mi yaptınız?” diye soruyor. Picasso da, “Hayır, siz
yaptınız” cevabını veriyor.
“Beyin cimnastiği” yaptığım sırada, o kurs odasında bulunan
tablo ile ikinci kez spora yaklaşmış olabilirim. Bütün buları kimse yapmıyor.
Siz, bazen de biz yapıyoruz. Belki de büyüdük, hala kandırılıyoruz...