Büyükbaşkan'a ömür boyu izin verdim. En çok onun ihtiyacı vardı. Çok insan ölmüştü ülkede. Zor olmalıydı onun için. Kim olsa üzülür dedim. 58 yaşındaydı ve doğduğun beri aynı kişiydi. Ne zor işti. Kendimi onun yerine bile koyamıyordum. Kendimden korkuyordum. Bir de CB olmak istiyordu. Önce tatil dedim. İlk bi bir hafta yeter diye diretti ama ısrarcı davrandım. Ödülü ömür boyu olmalıydı. İnsani duygularını çoktandır kaybetmişti. Hem bak Osmanlı, kasaplar falan da deyince karşılık veremedi. Damardan yakaladım. Kökleri yaptıysa bir bildikleri vardı. Uzaklara gönderdim onu. Bağımlısı olmuştu çünkü bazı şeylerin, tekrar döner diye korktum.
Muhalefettekileri gördüm sonra. Yorgunlukları yüzlerine vurmuştu. Karşı çıktığımız ne kadar şey varsa, kurtuluş için bel bağladığımız muhalefette ortaya çıkar olmuştu. Yazık dedim. Hiçbirinin birbirinden farkı yoktu. Onları, satış yapmak ve fazla okunmak için yalan haber yapan spor medyasına benzetiyordum. İnsanların ilgisini çalabilmek adına, doğalarına karşı geliyordu bazısı. Getirdikleri adamı Elazığspor'un yeni transferi zannettim. Duymamıştım ama duymamak her zamanki gibi benim ayıbımdı. Mısır, hiçbir zaman favori ülkelerim arasında olmadı. Ama madem muhalefetin buralara ilgisi büyüktü, fazla düşünmedim. Bir yıl tatil verdim onlara. Merak ettikleri toprakları gezebilmeleri için yeterli bir süreydi. Ne de olsa, Büyükbaşkan gibi, onlar da olan biten her şeyden az biraz sorumluydu.
G'ergin bir arkadaşımız vardı sırada. Kendini fazla beğenen, sorunları olan, ama bunları kazandığını sandığı başarılarla örtmeye çalışan bir basketbol antrenörü. Nefret ettiği kulübün başkanına ve yöneticelerine özeniyor sandım ilk başta. O kulübün başkanı hukuki bir süreç sonrası uzun bir tatil yapmıştı çünkü. Yöneticiler de epeydir yoktu ortalıkta, ta ki final serisine kadar. Tatile gitmek istiyordu, mesajı almıştım. Bir ay dedim. Milli takım falan uğraşacaktı daha. Kafası çalışmayan tiplerden değildi. İşine gelince Çeşme çocuğu, işine gelince hükümetçi olurdu. Bu gelgitler, iki tarafı da mutlu etme çabaları hırpaladı onu. Bir ay idealdi onun için.
Köşe yazarları, programcılar, balyozcular, işidenler, sosyal medya fareleri kapımı çaldı. Ne olur, bizi de gönder dediler. Başvurular giderek artıyordu. Bana kalsa komple sepet program yapıp, hepsini tura dahil edecektim, ama konu beni aşıyordu. Alalede bir insandım. Belki insan bile değildim. Bunun kararını kimin vereceğini bilmiyordum. Bir haftalık son bir tatilim vardı. Epey arandım hak edeni bulmak için. En çok hak edeni bulmak için. Sonra Bay Kompetan'ı gördüm. Eskiden, TRT günlerinden tanırdım; ona bir torpil geçebilirdim. Her şeyden anlayan biriydi nasıl olsa. Sergen Yalçın gibi üç büyük kulübü de tutmuştu zamanında. Kalbi genişti. Arkadaşı Haşmet'ti. Hemen hemen sevdiği her şeyi eleştirirdi. Fakat sevdiği ve eleştirdiği şeyler bitme noktasına geldiği anda en azılı savunucu oluyordu. Bu onun taktiğiydi. Yaşı baya ilerlemişti. Son bir haftayı ona uygun gördüm. Sezon açılmıştı ve fular iş yapabilirdi.
İnsan çirkindi. İnsan haindi. İnsan orospuydu bir kere. İnsan olmak çok zordu. Merhamet ve şefkatimizle birlikte vicdanımızı da kaybediyorduk. Kasap değildik ama önümüze gelen her şeyi asıp kesiyorduk. Tatile, izne, kafa dinlemeye ihtiyacımız vardı. Ne olduğumuzu hatırlamak için. Ne olmadığımızı hatırlamak için.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder