Amerikan psikiyatrist Robert Lifton, insanların tüm faaliyetlerinin ardındaki itici gücün ölümsüzlük peşinde koşmak olduğunu söylüyor. Lifton'a göre ölümsüzlük arayışında olmanın dört türü var; Dinsel (ruhun ebedi varlığı), biyolojik (zürriyet vasıtası ile neslin devamı), yaratısal (resim, heykel, ve icra edilen nesnenin kişi öldükten sonra da varlığını koruması, tarihsel (her birimiz, her eylemimizle yaratıyor ve tarihin parçası haline geliyoruz ya da getirtiyoruz). Bugünlerde bu dört türden hangisinin daha baskın olduğunu düşünüyorum. Dış dünyada gerçekleşenler ise konu hakkında bazı ipuçları veriyor.
Doğduğun anda Müslüman'sın. Çok manevra alanın yok. Zaten sana da pek sormuyorlar. Etrafta hemen hemen her yerde din vurgusu yapılıyor. Artık sadece ruhani de değil, statü ve prestij demek aynı zamanda. Kime göre ve neye göre olduğunu açıkça ifade eden ise, her nedense yok. Neslini devam ettirmek, fizyolojik bir ihtiyaç olarak baş gösterse de, çocuk, günümüz proje insanının (doğarsın, okulu bitirirsin, iş bulursun, eş bulursun, çocuk yaparsın) son çalışma sahası. Resim deyince aklıma Kenan Evren'in gelmesi sadece benim suçum olamaz. Ya da heykel deyince ucubenin... Yine de, sanat hakikaten eskimez gibi duruyor. En azından farklı bir coğrafyada öyle olurdu. Zaten herkes bir şekilde kitap yazıyor. En kötü senaryoyla, yapay üretim de olsa bir hayat hikayesi kendiliğinden otobiyografiye dönüşüyor. Beğenmezsek diyet ve şiir kitapları da sırada bekliyor. Son kısım ise bana en ilginç geleni. Tarihsel... Nedir bu tarih? Bir laf söyleniyor, tarihi oluyor. Bir spor takımı her zaman tarihi sınavına hazırlanıyor. Bir başarı kazanılıyor, tarihi damgası vuruluyor.
Eduardo Galeano ismini duymuş olabilirsiniz. Kendisi, insanlığın ilk zamanlarına dair fazlasıyla "tarihi" laflar ediyor. Hayvanlar krallığı döneminde ilk çağların savunmasız yaratığı olan insanın nasıl hayatta kaldığını anlamlandırmaya çalışıyor. Pençesi olmayan, sivri dişlerden yoksun, yoğun koku alma meziyeti bulunmayan insanların birbirleriyle paylaşmayı öğrenerek ve birlik olarak yaşamını devam ettirdiğini savunuyor. Fakat gelinen noktada, ben merkezli, bencil insan uygarlığının o dönemde bir dakikadan fazla hayatta kalıp kalamayacağını da merak ediyor.
Dikkat etmişsinizdir, internet ortamında en çok tıklanan resimler ve en çok izlenen videolar genelde hayvanların insanlardan daha çok insan gibi davrandığı anlar. Bir deniz aslanı, onu izleyen küçük kızın düştüğünü görünce kaygılanıp duruyor mesela*, ya da bir at sanki bir sevgiliymişçesine sarılıyor bir kıza*. İnsanlıktan umut kesilmiş gibi. Hayvanlar bari insanları sahipsiz bırakmasa.
Dünyanın gelecekte var olması, ancak bizi hatırlayan insanlar olacaksa önem taşıyor. Yoksa çıkıp da bir kişinin kendisiyle ilişkiye gireceğini sanmıyorum. Kendisi için sanata yöneleceğini ve sadece yaşadığı dönem için bir eylemde bulunup, bunun için tarihi ifadelerini kullanacağını düşünmüyorum. Ölümsüzlük peşindeyiz. Galeano'ya göre ters evrim geçiriyoruz. Hayvanlar, bize, bizden daha çok insan gözüküyor. Herkes insan, her şey tarihi. İnsan. Tarih. Peki insanlık tarihi?
"Tarihi" not: Sadece klibi izleseniz yeter
Canım sıkıldıkça bu yazıyı okuyorum,nedense bir yorum yazmak da yeni aklıma geldi ellerine sağlık.
YanıtlaSil