28 Nisan 2014 Pazartesi

Cebimden Bir Laf Çıkardım


Buluşmak için epeyce diretmişti o gün. Daha önce bir çok kez bahane ürettiğim için bu kez kıramadım. Atacak yalanım da kalmamıştı zaten. Gün batımına doğru yolun kenarında bir bara oturduk. Belli ki bir şeyler anlatmak istiyordu. Yoksa bu kadar çok ısrar etmezdi. Bir an önce kalkma niyetindeydim fakat, beni hemen salmayacağının da farkındaydım. En azından söylemek istediğini söyleyene kadar... İkinci biradan sonra esas mevzuya geldi; araba almak istiyorum dedi. Şaşırdım. Arabalardan o kadar da anlamazdım. Hiçbir zaman son çıkan modelleri takip eden tiplerden olmadım. Motor hacmini, beygir gücünü, ne kadar benzin yakacağını, hesaplı mı, yoksa pahalı mı olacağını bilmezdim ben. Kafa yormadım hiç bu konulara. Doğru dürüst araba sürmüşlüğüm bile yoktu benim. Ehliyetimi, almaya hak kazandıktan iki sene sonra ele geçirmiş biriydim ben. O kadar uzaktım arabalardan. Hep iki teker üzerimde oldum. Ya motora bindim, ya da bisiklete... Tüm bunları düşünürken buluşmanın nedenini anlayamaya çalışıyordum.

İçindem koca bir siktir çektim ilk olarak. Borç istemek için benle görüşmek istediğini zannettim. Onu tanıyanlar hiçbir zaman araba alacak kadar parasının olmadığını bilirdi. Harcamasını severdi. Biriktirmek ona göre değildi. Bekardı ve hayatı çoğu insan gibi düzensizdi. Pazar hariç her gün işine gider, eve gelirken de küçük bir vodka alırdı. İşinden de pek memnun sayılmazdı. Ona göre hem çok çalışıyor, hem az para kazanıyordu. Şikayet üstüne şikayet ederdi. Daha iyisini bulamayacağını bilirdi ama. Sıradan bir beyni vardı. Sıradan bir üniversiteyi bitirdi. Babasının bakkal dükkanı onun için fazla sıkıcıydı. O yüzden taa buralara kadar gelmiş ve bir şekilde çalışmaya başlamıştı. Yanında hep birilerine ihtiyaç duyardı. Buna akıl verecek, bunu yönlendirecek insanlara büyük saygısı vardı. Masamız fazla sessiz olmuştu bir anda. O benden borç istemeden ben konuya girmek istedim. "Lütfen dediklerimi yanlış anlama, daha ev parasını ödüyorum..." demeden lafımı kesti. Çok utandım açıkçası. İnsanlara para konusunda yardım edememek çok utandırır beni. İstemenin ne kadar zor olduğunu bilirim çünkü. Karşımdaki herifin, içinde borç geçen bir cümle kurmadan kafasında onu kaç kere hesap ettiğini, kaç kere utanıp sıkıldığını anlarım. "Yok, senin durumunu biliyorum, seni öyle bir şeyin içine çekmem" dedi. Yavaş yavaş konu hakkında daha fazla akıl yürütmeye başladım. Benden para istemediğine göre ya parası vardı, ya da arabanın 2-3 taksitini ödeyebilecek kadar kenara ayırmıştı. Hep böyle olur. Üçüncü taksite kadar ödeyebilecek olman senin almak istediğine sanki sahipmişsin hissi verir. Biriktirdiğime göre daha da biriktiririm diye düşünürsün.

Rahatlamıştım. Cebimdeki olmayan paradan borç vermek zorunda kalmayacaktım. O anda biranın yanına birer viski ısmarladım. Nasılsa borç vermeyecektim, birer viskiden ne çıkardı ki? Aklıma tüküreyim. İstenmeyecek bir borç için kendini sıkıp, rahatlamanın verdiği duyguyla gereksiz masrafa ancak bizim gibi az parası olan insanlar girerdi zaten. Hava yavaş yavaş kararıyordu. Kalmak için ufak bir girişimde bulundum, fakat benden önce davranıp garsona birer bira daha sipariş etti. Sadece araba alacağını söylemek için benle buluşmuş olamazdı. Sadece beni görmek istemiş de olamazdı. Yıllarca konuşmasak birbirimizin aklına gelmezdik. Kafa olarak da, yaşayış tarzı olarak da birbirimize benzerdik. Belki o yüzden rahatsızlık vermek istemezdik birbirimize yalan buluşmalarda, sahte sohbetlerde. Ama hala neden beni tutmak istediğini kestiremiyordum. Karıdan kızdan bahsederken, sence araba almalı mıyım diye sordu bu sefer de. O anda suyun kaldırma kuvvetini bulduktan sonra küvetten çırıl çıplak çıkan Arşimet gibi hissettim. Durumu çakozlamıştım. Ohhh ulan beee dedim içimden. İnsanlardan akıl istemek, para istemekten her zaman daha zor olmuştur. Acizliğin bir deklarasyonudur bu adeta. Neden daha önce düşünememiştim acaba? Bütün bu buluşma, bütün bu ırım-kırım bundan kaynaklıydı. Bir eş adayından bahsetmişti sohbetimizde. Onu tavlamak ve ciddi düşündüğünü belli etmek için araba almak istiyordu belli ki. Kendine bir hava katmak istiyordu. Fakat aklında hala acabası vardı. Kıyıdaki üç kuruşunu bu zamana kadar hiç ihtiyaç duymadığı arabaya harcamaya yanaşmıyordu. O gün, onu ikna etmek için aramıştı beni. İşin mantıksızlığının farkındaydı. Hayatı boyunca toplu taşımaya binmiş adam, bunu iliklerine kadar hisseden adam için araba olsa olsa lükstü. İnsanlar böyleydi işte. Düşünmek, bilmek hiçbir zaman yeterli olmuyordu. İnsan, karşısında saygı duyduğu birinden kendi düşüncesi paralelinde fikir almak isterdi. Bu yüzden bugüne kadar sorulan sorulara takılmadım ben. Soran kişinin kafasında cevabının olduğunu zaten bilirdim. Tek istediklerinin onun gibi mi yoksa, ondan farklı mı düşündüğümü merak etmeleri olduğunun farkındaydım. Bütün oyunu kurmuştu. Kendisi gibi birini aramış, durumunun boktanlığından bahsetmiş ve benden onu vazgeçirecek sözü işitmek istemişti. Topu auta atamazdım. Verdiği pas, al da at dercesineydi. Üstelik, son dokunuşları hep çok zarif buluyordum. Yola baktım. Yol, araba, insanlar... Amaçsız bir koşuşturma vardı ve ben işin aslını iyi biliyordum. Elimi cebime attım. Böyle durumlar için hep laflar taşırdım. Bir tanesini çektim: "Arabalar değişiyor yollar aynı, vücutlar değişiyor kafalar aynı" dedim.

Ayağa kalkıp sarıldı. Görevimi tamamlamıştım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder