Gaia Pearls mabet... |
18 Aralık 2024 Çarşamba
Türkiye'nin En Lezzetli Zeytinyağını Nasıl Ürettik?
19 Eylül 2024 Perşembe
Zeytinyağı, Eurolig ve Tadım
Avrupa'daki hatta dünyadaki zeytinyağı piyasasını İspanya belirler. Herkes onlar kadar iddialı, herkes onlar kadar yüksek fiyatlı zeytinyağı üretip satmak ister. Herkesten kasıt İtalya, Yunanistan ve Türkiye'dir. İtalya, şeklen ve muhteviyat anlamında bir o kadar iddialı olmaya çalışır ama dünya çapındaki marka sayısında İspanya'nın gerisinde kalır. Yunanistan'daki durum ise şeklen İtalya'nın gerisinde, verimlilik ve fenolik bileşenleri bakımından ilerisinde, dünyadaki bilinen marka sayısı anlamında da İtalya'yla yarışır haldedir. Bazı ürünleri vardır ki, gerçek anlamda ilaç niyetine tüketilir, ama ateş pahasıdır. Amiyane tabirle, bir vuruşta oturtur. Kültürün ve bilimin yüzyıllardır güneş gibi tepede durduğu topraklardan da başkası beklenemez zaten. İnişler, çıkışlar gösterir ama her zaman Avrupa'ya ben burdayım dedirtir. Türkiye'deki vaziyet Türkiye'yi nasıl biliyorsanız öyledir. Yarışmaya göndermek için 1-2 sene çok iyi yağ üretilir. Sonra o ödülün ekmeğini yemek için takip eden yıllarda rezalet bir yağ üretilir. Üreticiler ürününe katma değer katacağına, ağaç sayısını artırarak işin hamallığını kendine kar sayar. Dökme yağı İspanya, İtalya ve Yunanistan'a satar, sattığına üzülür, sonra onların ambalajında aynı yağı beş katına geri alır. Kültürün ve bilimin olmadığı yerde, başkası da beklenemez zaten.
Zeytinyağı Avrupa'da ne ise, basketbol da Avrupa'da odur. Evvela Eurolig'in merkezi İspanya'dır. Kulüpler bazında Real Madrid çıtayı hep en yukarı koyar. Barça, rekabetten nasibini almak ister ama genellikle hezimete uğrar. İspanya ligi, Avrupa'nın en gözde ligidir. İspanyol basketboluna dair Eurocup ve milli takımlar başarıları dahil daha birçok parametre sunmak mümkün. Topun büyük bir kitleye hitap ettiği Atina'da da işler fazlasıyla yolunda. Basketbol seyircisi ilaç niyetine kombine şeklindeki grip aşılarını vurmuş, kışı rahat geçirme derdinde. Tartışmasız bir gerçek var ki, Panathinaikos ve Olympiakos, gerçek birer basketbol ekolü. Özellikle geçen seneki Pao - Oly rekabeti, iki takımı da daha iştahlı ve verimli bir hale getirdi. Avrupa basketbolu sevdalısı olarak bizler de, bu iki takımı, çok iyi bir zeytinyağını tadacakmışız gibi ağzı sulanmış bir şekilde bekliyoruz. Bütçe ve kadro derinliği anlamında her sene zirve yapan İspanya'ya, yani Real Madrid'e bir tokat daha gelmesi bu sene oldukça olası. İtalya, şeklen ve bazı değerler anlamında bir altın madeni. Ama sadece o kadar. Milano'nun formaları her zamanki gibi şekil. Takımda Mirotic gibi tek başına sezonda 6-7 maç alacak bir cevher var. Fakat dediğimiz gibi, sezon bir maraton ve İtalyanlar uzun süre koşmayı pek sevmez. Yıldızın parladığı anlardan keyif alırlar ve hayatlarına devam ederler. Kızamayız, bu da bir yaşantı şeklidir nihayetinde. Denizin diğer bir ucunda olan bizler, fotoğrafa kafamıza sokmaya çalışıyoruz. Bu sene ağaç sayısını artırdığımız gibi takım kadrolarını da şişirdik de şişirdik. Yolladığımız oyuncular, Girit'te belli etti ki (Dorsey ve Moses örnek verilebilir) sezon boyunca bizleri yine pişman edecek. Fenerbahçe de, Anadolu Efes de, hala daha kazandığı Eurolig şampiyonluğunun hülyasını yaşıyor. Özellikle Fenerbahçe, gerçeklikten çok uzakta. O ödül bir kere kazanıldı ve tekrar kazanılmak için yine en iyi yağı üretmen gerekiyor. Aksi takdirde sattığın, bir çeşit hayal oluyor. Zaten tadan da, gerçeği kısa sürede anlıyor.
Sezona az kaldı. Hasat zamanı geldi, Eurolig'in de eli kulağında. Ekmekleri hazırladık, banmayı bekliyoruz. Yukarıda yapabildiğimiz şayet bir analojiye ise, Girit ve Güney Kıbrıs maçları çerçevesinde bir tadım yapabiliriz. Olympiakos ile başlayalım...
Uzunlar: Heybetli ağaçlar
Vezenkov tıpkı bir zamanların Nemanja Bjelica'sı gibi, profesör rolünde. Takımın aort damarı. İçeride de dışarıda da onu besleyecek oldukça fazla isim var. Sırtı dönük, yüzü dönük her türlü varyeteye giriyor. Tahtaya ilk onun adı yazılır. Alec Peters, geçen sene kaldığı yerden devam ediyor. Sahada olduğu sürece maksimum verim, süper bir şut performansı. Adam resmen seviye atladı. Moses Wright, kırk yıllık Eurolig oyuncusu gibi oynuyor. İnanılmaz iştahlı. Koşuyor, zıplıyor, bitiriyor. Ribaundda ve savunmada biraz problemli gözüktü ama onun bu iki açığını Fall ve Milutinov'la (eğer sağlıklı olursa) kapamak mümkün. Gerçekten kağıt üstünde olağanüstü bir uzun rotasyonu mevcut. Her profilden, her türlü oyuna adapte edilecek şekilde oyuncu var. Düşünün, daha Petrusev'e sıra gelmedi. Tüm bu uzunların en önemli artısı ise, hareketli oyunda birer pas opsiyonu olarak değerlendirilebilmeleri. Özellikle Vezenko ve Fall, boşu görme konusunda gerçek birer silah. Fournier'in hücum performansı, Vezenkov'la birlikte Oly adına ligin en önemli belirleyicisi olacak gibi gözüküyor. Geçtiğimiz sezon o tarz bir oyuncunun eksikliğini yaşadılar. Bu sene ise, Canaan'ın ayrılışından sonra hem Fournier hem de Dorsey eklemesi oldu. Guard rotasyonunda Walkup, Vildoza, Williams-Goss, Mitrou-Long ve nasıl döneceğini bilmediğimiz Keenan Evans var. Kısa savunmacası olarak Walkup dışında hiçbiri güven vermiyor ki, bu oldukça önemli bir defo. Bu noktada, özellikle switch savunmasında kısa karşısında kalacak Papanikolaou ve Vezenkov'a iş düşecek. İşin hücum tarafında her maç farklı bir skorer ön plana çıkabilir. Evans sağlıklı dönerse bambaşka bir takım olabilirler. Uzun zamandır bu kadar derin bir Eurolig takım kadrosu hatırlamıyorum. Fall ve Milutinov ikilisinden biri sağlıklı kalır, perimetre savunmasında aksamazlarsa bana göre ligin favorisi konumundalar.
Kısalar: Atina'ya Arbequina diktiler
Arbequina cinsi zeytin ağacı bir İspanyol çeşidir. Kısa, sık dikilebilen, verimli, hasadı kolay ağaçlardır. Panathinakos'un kısalarını görünce insan kendini bir arbequina bahçesinde hissediyor. Nunn, Grant, Sloukas, Grigonsis ve Brown... İkili oyunu bu kadar iyi oynayabilen, Sloukas hariç kısalar karşısında savunmada bu kadar diri durabilecek ve yay gerisinden belirli bir yüzdeyle şut atabilecek böylesine bir kısa rotasyonu kurmak neredeyse imkansızdı, o da Ergin Ataman'a kısmet oldu. Ana parça Nunn olacak, onda hemfikiriz. Bayern maçında Brown ve Nunn çok uyumlu gözüktü. Saydığımız beş oyuncunun üçü, belki zaman zaman aynı anda sahada olabilir. Bunun kararı, biraz da Cedi ve Papapetrou'nun performansında saklı. Ama öyle gözüküyor ki Cedi, 3 numarada 25-30 dakikaları bulacak. Pota altında Lessort'a söyleyecek yeni bir söz yok. Avrupa'nın en dominant iki uzunundan biri. Ömer Faruk da yine hazırlık maçlarında, özellikle şut departmanında olduka etkiliydi. Ama takip savunması ve spacing NBA'den halliceydi. Pao'nun tüm kısaları Ömer'i hem devrilmelerde de hem de boş kaldığı anlarda rahatça buldu. Ömer de bunları gayet iyi bitirdi. Ama Ömer'in sahada kalma süresini savunması belirler. Takımın kaderini ise sakatlıklar. Kısa anlamında hücumda ve savunmada ligin açık ara en iyi takımı. Fakat, hala bir Lessort sakatlığına alternatif üretebilecek konumda değiller. Tüm her şey rast gittiğinde Pao'yu F4'e ilk ikide yazarız. Pao, yaptığı işi en iyi yapan takım. Oly ise daha çeşitli iş yapabilecek bir takım. Kritik eşik: sağlıklı kalabilmelerinde...
Delice hasadına hoş geldiniz
Oly'nin uzun, Pao'nun da kısa rotasyonuna övgüler yağdırdık. Fenerbahçe'de ise durum tam tersi. Ne net bir 1 numara, ne de sağlam bir 5 numara var. Daha doğrusu yoktu. Birch ve Marjanovic eklemesiyle kağıt üstünde iki tane 5 numara eklemesi oldu. Lakin, ikisini toplasan bir tane ediyor mu, emin değilim. Bunu yorumlayabileceğimiz yakın geçmiş maç ritimleri bile bulunmuyor. Takım tamamen yazı tura atmış durumda. Sertaç her maça başlar, ne kadar güce yeterse o kadar oynar. Girit turnuvasındaki iki maçta da Birch, Sertaç'ın yerini aldı. Kısa süreli de olsa Melli oraya geçti. Ama takım ribaund diye resmen bağırdı. Geçtiğimiz sezon burun kıvrılan Big Papa çok kısa sürede özlenecek gibi duruyor . Bardağın dolu tarafında Hayes-Davis diye bir NBA yıldızı var. Nazar değmesin diye dua edilecek olgunlukta bir oyun sergiliyor. Post up desen var, pull up şut desen var. Zeka desen var, espri desen var; kedisi bile var ya... Colson ve Wilbekin hazırlık maçlarında sezona hazır gibiydiler. Baldwin'i için bir iki maç daha izlememiz gerekiyor. Zagars ve Hall takımın getir götürünü yapar. Ama ekstra işlere girmezlerse havluyla barışık olmaları gerekir. Bu takımda iki tane ikilinin aynı anda sahada olduğundaki etkinliği çok önemli: Hayes ile Colson ve Wilbekin ile Baldwin... Her ne kadar yan yana oynamaları ideal 5 anlamında çok uygun olmasa da Saras zorunluluktan bu ikililere dönmek mecburiyetinde kalacak diye düşünüyorum. Çünkü en başta dediğimiz gibi, senin ne 1 ne de 5 numaran var. Dolasıyla maç içerisinde birkaç farklı oyun planı göreceğiz. Başka çare yok...
Az da diğerlerine banalım
Efes'in kadro yapılanması onları F4'e yazmaya aday kılıyor fakat koçları soru işareti. Tomislav, aynı Erdem Can gibi, karar anlarında hep sınıfta kaldı. Bu takım Larkin'in takımı. Onun crunch time sekansındaki liderliği belirleyici olacak. Yine de, Fenerbahçe ve Monaco ile karşılaştırıldığında eldeki kozlar bakımından eşleşmelerde hayli avantajlı gözüküyorlar. Real'de Yabusele bana göre büyük eksik. Ligde eşleşme problemi ve sertlik yaratarak ondan beslenen nadir oyunculardandı. Real onun gidişiyle kavgada bir adam eksildi. Tabii bu F4'e yazmamak için bir bahane değil. Hala daha çok iyi bir kısa, çok iyi bir uzun rotasyonuna sahipler. Gayet iyi biliyoruz ki, yıllardır tüm takımlar, onları, underdog olmadan alt edebilecek kadronun peşindeler. Barça geçen seneye göre çok daha güçlü. Zaaflarına göre ekleme yaptılar. Punter kendi seviyesini öyle ya da böyle bulur. Şutunu yaratabilecen oyuncu deliğini kapadılar. Fall ve Metu gibi diğer yenilerin takıma uyumu sıralamalarını belirler. Kağıt üstünde hiç fena takım değiller. Partizan evinde oynadığı her maçta rakibe dayak atacak kadro kurdu. Çok fizikli ve sert bir takım. Bence özellikle iç saha maçlarında lig standardının üzerinde tempolu bir oyun oynayacaklar. Zira çok set oynamalık bir birliktelik değiller. Muhteşem bir dark horse adayı.
Top 8'e aday takımlara baktığımızda acılık, yakıcılık ve meyvemsiliğin üst seviyede olduğu bir zetyinyağı sezonu hemen masanın üstünde bizi bekliyor. Herkese afiyet olsun.
23 Ocak 2024 Salı
Help
Huyumdur, genelde başlığı hep sona saklarım ama bu sefer peşinen yazayım dedim: Help. Çivisi çıkmış bu dünyada mücadele eden bir vatandaşın yardım çağırısı gibi geliyor kulağa ama değil; bir mekan ismiydi Help. Fethiye'de hayat bulan, ardından yer değiştiren ve sonunda kapanan.
Patates yetiştirmekle çadır kurmak arasında gelip giden Ölüdeniz diyarında açıldı ilk olarak. Bilirsiniz, Fethiye'nin eski adlarından biridir Meğri. Ulaşılması güç, uzak, sapa yer demektir. Bu tür yerlerin kaderi Vizontele'den hallicedir. Her şey geç gelir. Bir şeyin gelmesine gerek de yoktur kimine göre. Ama tarım toplumundan turizm toplumuna geçmek istiyorsan şayet, bir şeylerin gelmesi şarttır. Eldeki kumla deniz, tepedeki güneş yeter zannedersin, ama yetmez. Diyalog kurmaktır turizm. İnsanla anlaşmaktır. Dil konuşmaktır. Bildiğin 100 kelime yetmez kendini ifade etmene veya sahip olduğun eşsiz doğayı anlatmaya. Bilişsel dağarcığını geliştirmen gerekir. Geliştirmek için okursun, gezersin, en kötü dinlersin. Bu da bir kültür meselesidir. Sana hiçbiri uğramamışsa, bir şeylerin gelmesini beklemekten başka çaren kalmaz. Help'in sahibi Erkin Abi de dışarıdan gelenlerdendi. Büyüdüğü, gezdiği ve gördüğü yerdekileri birleştirip Help diye bir mekan açmıştı. Sandalyelerin arkasında ünlü müzisyenlerin, aktörlerin ismi yazardı. Mekanın her yerinde Aliağa gemi söküm işletmelerinde büyük gemilerden sökülen hurdaya çıkmış objeler yer alırdı. Kullanılmayan elektrik levhalarından dekore edilmiş dj kabini vardı. Şahsına münhasır, alışılmışın dışında, benzeri olmayan bir işletmeydi. Konumu güzeldi, manzarası güzeldi, yemekleri güzeldi, müziği güzeldi, tasarımı güzeldi. Erkin abinin işleri bildim bileli iyiydi. Üstünde sade ama şık şeyler olurdu. Bazen bir uzak doğu işi, bazen basket takımı ekipmanı. Mekan sahibi değil de, oranın müşterisi gibiydi. Göze batmaz, kasılmaz, erinmezdi. Elinde servis tabağı da görürdün, tekilayla puro da. Garsonluk zordur derdi. Hakkını vererek yapmak ise daha da zor. Ayağında terlik, boynunda kolyesi vardı hep. Buram buram Akdeniz kokardı. Sırıtmaz, eğreti durmazdı olduğu yere. Malzemeleri bildiği yerlerden alırdı. Tek bir yeri yoktu, neresi iyiyse oraya yönelirdi. Yemediği, beğenmediği şeyi yedirmezdi de satmazdı da. Şatafatlı, süslü tabaklar kullanmazdı. Bir şeyi saklamasına, hedef şaşırtmasına gerek yoktu çünkü. Güvenirdi verdiği ürüne de, sunduğu hizmete de. Müziği güzel seçerdi. Günün her saatine farklı çaldırırdı. Yaşı gereği 80'ler disko müziği de bilirdi, 90'lar grunge dönemini de. Tahmin ediyorum ki Ölüdeniz, onun sayesinde amatör gruplardan canlı Santana performansı dinlemiştir. Belki de yanılıyorumdur.
Şimdi diyeceksin ki, ne var bu anlattıklarında, zaten bir mekanda olması gerekenleri söylüyorsun. Olduğunu görmedik ama. Burası Meğri idi. İsmi, bu şehrin kaderiydi. Buraya bir şey geldiğinde, başka yerdeki çoktan unutmuş oluyordu. Diyeceksin ki, ne var bu anlattıklarında, ben açsam öyle bir yerde ve zamanda ben de işletirdim orayı. Görmedik ama. Ne mekanlar açıldı bu şehirde, sonra ne mekanlar battı. Onu gördük.
Şimdi kapanıyor Help. Her şey değişiyor çünkü. Müşteri değişiyor, kurallar değişiyor, kural koyucular değişiyor. Mevsimler bile değişiyor. Başarısız olduğundan kapanmıyor Help. Kötü iş yaptığından, kaliteyi bozduğundan kapanmıyor. Ömrü bu kadarmış. Cesur adamlar ve iyi şarap uzun ömürlü olmaz derler, belki de öyle bir şeydir bu kapanış. Ben bir müşteriydim sadece. Hikayesi olan adamdı Erkin Abi. Ruhu ve dili olan bir mekandı Help. Ama evet, belki de çivisi çıkmış bir dünyada bir yardım çağrısıydı son kez Help.
31 Aralık 2022 Cumartesi
Ben En Çok Duvarlardan Utandım
17 Mayıs 2022 Salı
Kasabanın Sırrı
Fethiye Belediyespor Basketbol Takımı, 2020 yılında Türkiye Basketbol Süper Ligi'ne yükseldiğinde Fethiye'nin yakın geçmiş basketbol serüvenine dair amatör sosyolojik bir yazı yazıp (yazı için tık), naçizane bildiklerimi / hatırladıklarımı dile getirmiştim. Aynı takım, aradan geçen iki senede, bölgenin gözde spor etkinliği olan yamaç paraşütünden rol çalarak, sırtına taktığı paraşütle ivmeli bir şekilde iki lig birden düştü. Önümüzdeki sezon - şayet takım diye bir oluşum kalırsa - Türkiye Basketbol İkinci Ligi'nde mücadele edecekler. Niyetim, bu iki yıllık serüvene dair bir basketbol yazısı yazmaktı. Ama maalesef, yine, amatör sosyolojik bir bakışla antropolojiye dalmam gerekti.
Fethiye bir turizm cenneti değildir. Hiçbir zaman da olamayacaktır. Çünkü Fethiye, muhafazakarlığı üzerinden atamayan (atmak da istemeyen, hatta bununla övünen) bir kasabadır. Bu tip yerleşim yerlerinin en tipik özelliklerinden biri, modernize ve çağa uygun toplum refleksi gösterememeleridir. O yüzdendir ki, toplum olarak ahenkli bir tutum ve norm bütünlüğü sergilemeyen bu tarz sürüleri bir arada tutan tek şey menfaattir. Yani Türkiye, dolayısıyla Fethiye, bir toplum değil, menfaat birlikteliğidir. Sevgili Necmi Erdoğan bu düzeni "suç ortaklığı" olarak tanımlar ama, nihayetinde her suç bir menfaate hizmet eder.
Benzer bir açılım, Anthony Quinn'in başrolünde oynadığı Kasaba'nın Sırrı filminde işlenir. Santa Vittoria kasabasını ayyaşı Italo Bombolini, dönemin egemen gücü olan Mussloni'ye ve ideallerine inanmış, Mussolini'nin adını kasabanın yüksek su kulesine yazmıştır. Fakat Mussolini iktidarının devrildiği öğrendiği zaman yaptığından utanan Bombolini, kafa kıyak halde yazıyı silmek için kuleye çıkar. İşe yaramazlığın, pişmanlığın, altyapısızlığın ve alkolün etkisiyle bitap düşen Bombolini, yazıyı silemediği gibi kuleden aşağı da inemez. Tam bu noktada müstakbel damadı devreye girer. Damat, onun aşağıya inmesini cesaretlendirmek için, olaylara hayatları boyunca yalnızca seyirci kalabilmiş topluluğa "Viva Bombolini" diye bağırır. Ne olduğunu anlamayan aşağıdaki kalabalık da, hep bir ağızdan "Viva Bomboli" diye karşılık gelir. Bombolini diye inleyen kasabalıların gürültüsünü belediye binasında işiten Mussolini yanlısı Belediye Başkanı ve meclis üyeleri ise, Bombolini'yi kasabalının seçtiği yeni lider sanarak yönetimi Bombolini'ye devreder. Bir taraftan Alman orduları Kasaba'ya varmak üzeredir. Tek geçim kaynakları olan şaraplarını Alman ordusundan korumak için bütün kasaba birlik olur ve şaraplarını gizlerler. Bu sır, onları bir bütün olarak hareket ettirir. Film her ne kadar Bombolini'nin sembolik önderliğinden mutlu biten bir hikayeyi anlatıyor gibi gözükse de, esasen yerel yönetimlerin basiretsizliğini, hak edilmemiş koltukları, güçlüyken güçlünün yanında yer alan ama gücü kaybettiğinde ise kıçlarına tekme atan vasıfsız halkı, direnince kazanmış gibi gözüken oysa sadece menfaati için birlik olan kasabayı anlatır.
Fethiye kasabasında da durum Santa Vittoria'dan farklı değildir. Elini uzatsan denize değeceğin Fethiye'de bugün turizm bile layıkıyla yapılamıyorsa temelde bir sorun var demektir. Bu sorun hiç şüphesiz ki insandır ve insanların yarattığı değerler bütünüdür. Birey olamamış, olmaya niyet etmemiş, emeksiz zenginleşmiş, zenginleşince güçlenmiş, güçlenince zehirlenmiş kişiliklerin olduğu yerde yaşam kültüründen söz edilemez. Bu tip yerlerde zenginlik, kültürle veya yaşam sevgisiyle değil; maddiyat ve gösterişle ölçülür. İnşaata ve arabaya yatırım başlar. Bu metalaşmaya erişemeyen kişiler, o lüks evde oturan ve o lüks arabalara binenleri başarılı olarak addederler. Oysa bu tamamen bir yanılmasadır. Evet, parayı kazanma konusunda belki başarılılardır ama aynı başarı harcama konusunda kendini müthiş bir başarısızlığa bırakır. Sabahları kalkıp yürüyüş yapmak, akabinde duş alıp sokağa çıkarken kendi gücünce özenmektir zenginlik. Ya da kendine ayarında bir rafadan yumurta sonrası ihtişamlı bir limonata yapmaktır. Bunları yapamamak süper bir zenginlik sorunu mudur? Hayır, değildir. Sadece, yaşam sevgisi ve yaşam zevki sorunudur. Bunları yapmamak çok mu önemlidir? Hayır, değildir. Sadece, bildiğimiz kadarıyla bir kez gelip, bir kez geçtiğimiz hayatta en sade koşullar altında dahi bir şeyleri ıskalamadığımızın göstergesidir. Güzel bir şarkı dinlemek ya da bir çiçek yetiştirip onu koklamak da böyledir. Yaşam sevgisi meselesidir. Yaşam sevgisi ya vardır ya yoktur. Olmaması genel istem mekanizmasıyla alakalıdır. Çünkü bu sevgi; enerjinin, yaşam zevkinin kuşaklar boyu ortaklaşa yoğurulup bireylere nüfuz etmesiyle oluşur. Ve ne yazık ki oluşmuyor ve pekişmiyorsa, orada insanlar ne yaratıcı bir yaşama, ne sağlıklı ilişkilere ne de sportif bir aktiviteye yelken açabilirler.
İçinde bulunduğumuz tüm bu iklime rağmen arada bir bataklıkta bir gül beliriverir. Ama uzun soluklu ol(a)maz. Tıpkı basketbolda Süper Lig'e yükselen ve iki senede iki lig birden düşen basketbol takımı gibi. Çünkü kültürden yoksun insanlar, onu korumak ve çoğaltmak yerine ondan kısa süreliğine de olsa yararlanmaya çalışırlar. Ortada bir menfaat vardır ve herkes pozisyonunu alır. Suni bir birliktelik oluşur. Bir anda her yer gülistana evrilmek üzere projelendirilir ve gül en sevdikleri çiçek oluverir. Fakat botanikten anlamayan bizler, yazın sonunda kışın geleceğini unutarak o gülün kısa sürede kuruduğunu görürüz.
Bugün burada, basketbol takımının pandemi gibi yanlış bir zamanda lige çıktığını, bu yüzden de Fethiye gibi düşük bütçeli ilçe takımlarının gişe gelirinden mahrum kalmanın yanında, taraftar desteğini alamadığını söyleyebilirdim. Ya da, iş bilmez insanların basketbola yön vermeye çalışmasından bahsedebilirdim. Görünen böyle olabilir, ama neden bu kadar yüzeysel değil. Burası Santa Vittoria kasabası. Yönetim, rüzgara göre pozisyon almış. Seçmen, hayatı bir maç izler gibi seyrediyor. Menfaatlerine dokunacak bir şey olursa her an birlik olup tekrardan dağılmak üzere hazırlar.
Basketbol takımı düştü. Çünkü bu kasabada yaşam kültürü yok. Kültür olmadığı için yaşam sevgisi ve zevki de yok. Ve maalesef eğri cetvelden doğru çizgi çıkmıyor. Yanlış hayat doğru yaşanmıyor.
Tüm Bombolinilere selam olsun.
2 Mart 2022 Çarşamba
Bize İki Çay
10 yaşındaki çocuk da ekonomi konuşuyor, 75 yaşındaki demans hastası Ali Amca da.
Fakir, salatalık fiyatının derdine düşmüş, zenginin aklı ise benzinde.
İngiliz de kur hesabı yapıyor, 5000 euro yastık altıyla hayatını sigortaladığını zanneden komşumuz Emine Abla da.
Kiracı da ev derdinde, ev sahibi de. Sadece birisi oturmayı, biri ise boşalttırmayı düşünüyor.
Asgari ücretli, çalıştığı işyerinin kasasından her gün kasadan 20 tl tırtıklarımın hesabında. Belediye imar memuru Mehmet ise, günlük 10 bin tl bağış makbuzu doldurtuyor.
Elektrik, gecekonduda oturan orkestracı Selim'e de fazla, villa havuz motorunun kaç kw tükettiğini hesap eden gayrimenkul zengini Ayşe'ye de.
Merak etme, anlıyorum seni. Ama sen de şunu anla: günün sonunda senin yediğin ekmekle benimkisi aynı. Tıpkı sorunlarımızın nedeninin aynı olduğu gibi. Seninki belki siyezdir ama un, undur. Ekmek ekmektir. Sorun da sorundur. Senin sorun, benimkinden büyüktür belki ama; eminim ki benimki daha hayatidir. Önemli olan nicelik ve nitelik değildir zaten. Sen olmazsan ben olmam, ben olmazsam da sen yoksun. Hatta bir hiçsin. Biliyorsun, bu bir piramit meselesi. Aşağısı çekilirse, yukarıdaki mecburen aşağı iner. Demem o ki, gün, sıcak evine girip telefonu ve kafanı uçak moduna alma devri değildir. Sırtını dönüp gideceğine, nezaketen de olsa bir sor yanındakinin halini/hatırını. Sen ağlıyorsan, bil ki, o da ağlıyor. Çünkü o da bir annenin, babanın oğlu. O da bir insan. Hatta o, hala insan. En azından öyle kalmaya çabalıyor. Peki, ne mi yapacağız? Yanındakinden başlayacaksın. Zenginleşme uğruna destek verdiklerin seni bu hale getirdi. Ben hiç destek vermememe rağmen senin yaptıklarının bedeli ödüyorum. Ona rağmen seninle görüşüyor, seninle konuşuyor, seni düşünüyor, senin için de endişeleniyorum. Tekrar söyleyeyim, bu sorunlara neden olanlara bir kez olsun destek vermedim. Ama sen verdin. Pişman olabilirsin. Ama eyleme de geçebilirsin. Yarın öbür gün pencereyi, kapıyı açamam diye korkuyorsun. Suç artar diye kaygılanıyorsun Endişelenme; sadece yardım et. Sebep olanlara karşı çık, tepki koy. Önümüz yaz, o kapı ve pencere illa ki açılacak. Buna mecbur kalacaksın.
Şimdi gel bir kez daha konuşalım istersen. Bize iki çay lütfen, biri açık olsun.
30 Ocak 2022 Pazar
Akşamdan Kalma
4 Mayıs 2021 Salı
İki Video Bir Devlet
14 Ekim 2020 Çarşamba
Amatör Sosyolojik Bir Bakış: Fethiye'de Basketbol
Lokman Hekim Fethiye Belediyespor Basketbol Takımı, 2020-2021 sezonunda, Türkiye basketbolunun en üst liginde mücadele etmeye hak kazandı. Bu cümle şimdilik tek başına burada dursun. Çünkü bu yazı aslında basketbolla alakalı.
30 Haziran 2018 Cumartesi
İşviçre'de Hayat Bayram Olmadı Ya Da Her Nefes Alışımız Bayramdı
Google'dan araklanan bu harita gölün sınırlarını ve etrafındaki şehirleri net bir şekilde gösteriyor. Ben, daha doğrusu biz - Selen ve Gökalp - tura Cenevre'den başlayıp, gölü saat yönü şeklinde turladık. Böylesi, eğim konusunda aksi yönden daha kolaymış. Ayrıca, 3 numara ile işaretli Villeneuve'de konaklayacak olmamız sebebiyle de, ilk gün, km olarak ikinci güne nazaran daha fazla yol kat edelim istedik.
Cenevre'den çıkıp Nyon'a doğru yol aldığınız anda solunuza yeşilliği ve bağları alıyorsunuz. Sağ tarafınız ise, yer yer yeşillik, yer yer ev, evlerin bittiği yerde de göl. Zaman zaman, İşviçre'yi mesken bellemiş FIBA, UEFA gibi uluslararası organizasyonları görüyorsunuz. Ve diyorsunuz ki, ulan kurmuşsunuz düzeni, okey dışarı bekliyorsunuz.
Uzun ince bir yoldayız, gidiyoruz gündüz; gece uyku... |
Bakarsan bağ olur şarap yaparsın, bakmazsan kurutulmuş üzüm. Sonra da ihracattan para kazanacağım diye beklersin. |
Karşıki dağlar jandarma değil, Alpler. Çizgi filmden bilirsiniz. Heidi, haydiiii... |
Bisiklet yolu bazen daralıyor, bazen de araba yoluyla ortak oluyor. Yine de insan kendini güvende hissediyor. |
Bir bağ evi, bir dağ evi, kalır mı insan hiç geri? (Sol üstteki parmak Mehmet Ali Erbil'in parmağı) |
O ağacın altını şimdi anıyorum. |
Dopinçi Rusya, dopingçi Türkiye diye bağırdım. Biliyoz lan biliyoz diye cevap verdiler. |
Zaman karşı yarışına da denk geldik. Bisikletçiler az paleydi, muhtemelen genç milli takım gibi bir şeyler... |
Baskı altında da olsa, şov devam etmeliydi... |
Montrö'nün akşamından. İnsan aşka geliyor be... |
Yanılmıyorsam Vevey burası, Lozan da olabilir. Arnavut kaldırımsız bisiklet turu düşünülemez. |
Kaçış grubu, pelotonu kontrol ederken. |
Son mola... |
Ve ilk gün sonu. 90 km bitiminde yanmış ve yorgun bir vücut |
İkinci günkü Villeneuve - Cenevre parkuru için gücü toplamıştık. Rotanın daha fazla yeşillik ve Fransa içerdiğini biliyorduk ama esas amaç, gücümüz kalırsa Yvoire'e uğramaktı. O nokta, fazladan 19 km daha demekti. Villenevue'den ayrıldıkta sonra ormanın içine daldık. Rhone Nehri'ni geçtikten sonra kahvaltı molası verdik. Leman'ın güney yakası, daha küçük yerleşim yerlerinden oluşuyordu. Bunu, karşıya baktığımızda daha net anladık. Çok da fazla bir yol gitmeden Saint-Gingolph'a gelerek İşviçre'den Fransa sınırına geçiş yapmış olduk. Burada, Propaganda filmindeki dedeyi anıp, aha bisiklet geçti esprisini mecburi hizmet olarak yerine getirdik. Fransızca bilmediğimiz için Fransızca konuşamamaya devam ettik (Gökalp'i tenzih ediyorum).
Villenevue'den hemen sonraki karlıkayın ormanı... |
Rhone nehri. |
Sol baştan say: Lozan, Vevey, Montrö... |
Fransa sınırı. Selen'le Gökalp, Frank ile Euro kuru karşılaştırması yapıyor |
Köprüyü geçerken belgeseline selam çaktık |
Yvoire... |
Marmaris yol ayrımı değil, Cenevre'ye açılan kapı |
Şarap tadım haritası ektedir. |
Geldik sona, geldik sona. Son şarkı bu, Turan Emeksiz... Bisiklet olmasa iki gün içerisinde bu kadar yer gezemezdik. Bu kadar doğaya karışamazdık. Bu kadar anı biriktiremezdik. Tren veya araba veya motor bizi kesmezdi. Her yerinde bisiklet yolu ve tabelası olan, uğruna tek günlük yarış düzenlenen Leman Gölü'nü gezmek için de bisikletten başkası ayıp olurdu. Bisiklet kiralamak size günlük 25 Frank'a mal oluyor. Farklı bisiklet rotalar bulmak için de aşağıya link bırakıyorum. Diğer linkler de, bu rotayı gezen farklı kişilerin yazdıkları. Fotoğraf çeşidi açısından paylaşmakta yarar gördüm.
Arazi arayışımız sonuçsuz kaldı. İmar izni yokmuş, tarım vasfındaymış. |
Nejat Yavaşoğulları'nın dediği gibi; İviçre'de hayat bayram olmadı ya da her nefes alışımız bayramdı.
Sağlıcakla,
Gökalp'e özel teşekkürlerimizle...
https://www.schweizmobil.ch/en/cycling-in-switzerland.html
https://12ay12yer.com/2017/06/11/leman-golu-etrafinda-bisiklet-turu/
http://www.bisikletrotalari.com/rota/isvicre-bisiklet-turu-1-gun-cenevre-zurih/