30 Ekim 2010 Cumartesi

Sen Koşma Alex!

Alex'in 2004 senesinin yazında, başarısız sayılabilecek bir Parma macerasında üstüne yapışan "Avrupa'da oynayamaz" lafları sonrasında geldiği Fenerbahçe'de neler yapabileceği o günlerin en çok konuşulan konularından biriydi spor camiası için. Türlü söylentiler ve tartışmalar çıkmıştı hakkında. Brezilya dışında bir varlık gösteremeyeciğini savunanlar olduğu gibi, onun bir futbol virtüözü olduğunu savunanların sayısı da azımsanamayacak kadar fazlaydı. Aradan 6 yıl kadar bir süre geçti neredeyse. Fenerbahçe'ye ilk geldiği sene şampiyonluk sevincini yaşadı. Keza, kulübün 100. yılındaki başarısında da pay sahibiydi. Ligin asist ve gol kralı oldu. Fenerbahçe'nin Avrupa'da en çok forma giyen ve gol atan futbolcusuydu aynı zamanda. İstatistiksel olarak kulübün herhangi bir yabancı oyuncudan almaya alışık olmadığı verimi sağlar gibiydi. Takım Alex'in önderdiliğinde Avrupa kupalarında yakalayabildiği en üst noktayı ulaştı. Herşey Alex'in mutluluğu ve takımın onun önderliğinde elde edeceği başarılar içindi. Fakat bütün bu rakamlara, başarılara ve ilklere rağmen hep bir "AMA" vardı Alex ile başlayan cümlelerin içerisinde. İlk geldiğinde süren tartışmalar, aradan 6 yıl geçmesine rağmen hiç bir zaman bitmedi. Tıpkı hala devam ettiği gibi.

Fenerbahçe'nin başına kim geldiyse, hepsi de Alex'in merkezde olduğu formasyonlarla sahaya çıktı. Bütün bu tartışmalara rağmen hiç bir zaman değişmeyen tek gerçek Alex'in Fenerbahçe kadrosundaki yeri oldu. Oyun içindeki aktif dinlenmesi sayesinde gücünü 90 dakiyaya yayan, yalancı pres yapan fakat zamanı geldiğinde fizik kuralları dışında bir hareketle takımının puan ve puanlar almasını sağlayan bir oyuncu olduğunu bütün futbol izleyicilerine kabul ettirti. Ta ki Cuma günü oynanan Bursa-Fenerbahçe maçına kadar. Uzun bir süredir, Alex'in mücadele eksiliğinin farkında olan izleyiclerin fısıltılar yerini "Demek ki isterse Alex de koşuyormuş" gürültülerine bıraktı. Bursaspor maçında hiç alışılagelmemiş bir mücadele yapısıyla sahadaydı. Top kaptı, yerlere kaydı, faul yaptı. Alex dışı hareketlerin tamamını yapmaya niyetliydi. Lider Bursaspor'dan alınacak bir galibiyetin öneminin farkındaydı. Fakat vücudunu alıştırmadığı ölçüde mücadele ettiği için maçında son 15 dakikasında öyle yorgun düştü ki berabere giden maçın kopma anlarında, kaleyi cepheden çok net bir şekilde görmesine karşın şut vurmak yerine, forvet oyuncularına vermek istediği fantastik paslarla hem kendisini hem de o topları yakalamak isteyen oyuncuları küçük düşürdü. Yani Alex mücadele etti diye sevinenler, aslında maç sonu yerlerde sürünen performansın farkında değildi.

Günümüz futbolunda koşmayan hucüm oyuncularına yer yok savlarını sıklıkla duyuyoruz. Toplu savunma, toplu hucüm modern futbolun gerçekleri diyorlar. Doğrudur. Lakin bu tarz bir futbol anlayışını benimsemek istiyorsanız, kadronuzu da bu futbolu oynamaya uygun futbolcularla kurmalısınız. Diğer bir deyişle, kadronuzda Alex tarzında futbolcular varsa, ya Alex'in futbol yapısını kabullenip, arkasına onun mücadele eksikliğini kapatacaklar adamlar yerleştirirsiniz, ya da Alex'i yedek kulübesine mahkum edersiniz.

Kıscası, fizik gücünü nizami bir şekilde 90 dakikaya yayan, gerektiğinde dinlenen, ama sahne alması gereken noktada da en doğru hareketi yapan Alex her daim tercihimdir. Alex'in kadro içindeki mevcudiyetinin sene sonuna kadar kaçınılmaz oluşu herkes tarafından kabul gördüğüne göre, Alex'i de olduğu gibi kabul etmek gerekiyor. Zaruri yollardan da olsa, Alex'li kadroyu kabul eden insan Alex'i kabul etmelidir.

1 yorum:

  1. Onun allahina gurban lo looo... Adam 33 yasinda onsuz oynamayi ogrenmesi kazin bir takimin ziraa yillarca her gelen gidenke kiyaslariz cimbomun yaptigi gibi fenerin artik gercekten 4 4 1+1 e gecmeye baslamasi lazm... Saygilar

    YanıtlaSil