28 Haziran 2010 Pazartesi

Anlayana


Gözlemlemenin ve yorumlamanın insan hayatında çok önemli olduğuna inandım hep, bazen insanı mutsuz etme pahasına olsa da. Dünya kupasındaki futbol kalitesi kötü diye hayıflandığımız bu günlerde- ki çoğu takımın haddini bilerek, bilinçli top oynadığını düşünüyorum- maçlar bittikten sonra daha çok keyif alabileceğimizi düşündüğümüz programlar ve o programlarda yorum yapan insanları gözlemleyip, yorumlamakta kaçınılmaz oldu bu bağlamda.

Disiplinler arası mesafenin azaldığı, kavramların iç içe geçtiği bir dünya var etrafta. Bu konformist düzende içi dolu muhalif fikir beyan etmek neredeyse imkansız hale geldi. Fikir diye önümüze konan şeyler sistemin neredeyse propagandası. Diğer yandan çok ağır medya bombardımanı altındayız. Basın, televizyon , internet... Frankfurt Okulu orijinli “Kültür Endüstrisi’nde” anlatıldığı gibi standardize etme hareketleri aldı başını gidiyor. Yayın akışlarının ciddi bir bölümünü Dünya Kupasına ayıran iki Türk kanalında yorum yapan zatlar istemedende olsa alet oluyorlar bu düzene bir bakıma. Daha doğrusu bunun farkına varabilecek yeterlilikte değiller.

Bize ilk dersten beri bıyık altından söylenen aslında şuydu her zaman: “ Düşünün fakat sesinizi çıkarmayın” . Sonra bir anda aslında herşeyin göründüğü gibi olmadığı farkettim. İnternet sayesinde insanların düşüncesini serbestçe beyan ettiği blog’lar ve siteler gördüm. Bunlara karşı uygulanan sansür ve yıpratma çalışmaları işin çirkin kısmı tabii. Ekşi sözlükte açılan “entry’ler” adına hoşnutsuzluk duyan ve bunu hakaret sayan medya mensupları olayı hukuki boyuta taşıyacak kadar çirkinleştiler hatta. Bir yandan düşünmemizi isterken, bir yandan kendilerine zarar gelmesin istiyor. Yaptıkları yorumlarla, litaratüre altyapısı olmayan katkılar yapan bu insaların içindeki boşluk doldurma kaygısı tam olarak insanlığın doğasında gelen bir şey aslında. Eski futbolcular, iş adamları çıkıp spor konuşuyorlar, anlatıyorlar kendilerince. Boşluk dordurmaya çalışıyorlar yani. Fakat kimse çıkıp ben boşluk bırakmak istiyorum demiyor. Çünkü boşluk insanın hayal gücünü harekete geçirir. Yani düşünme başlar. Düşünmeyele beraber farkındalık. Yaşadıkları kültüre başkaldırı bir bakıma. Fakat korkuyorlar..Mevcut durumdaki mutlulukları koruma hırsı ve arzusu içinde hiçbirşey göremiyecek kadar körler.Zira bulundukları kültürü farketmek onlara çok ağır bir darbe vuracak. Hakikati farketmek hayatlarını mahvedecek,mutsuz olacaklar. Tıpkı bir çoğumuzun hissettiği gibi.

Sonuç olarak bu dağınık yazıdan çıkarılması gereken sonuç şudur: Yeterli kapasiteleri olmayan insanlar, farkında olmadan düzene hizmet ederken, biz yapılan yorumlardan zehirlenmeye ediyoruz. Ama iş eleştri ve kendi fikrimizi beyan etme kısmına gelince bir anda hukuki yollara başvuruluyor. Ben hiç sesimi çıkarmıyayım da hayatında hiç maç izlemeyen insanlar istedikleri gibi konuşsunlar mı yani? Adama sormazlar mı Dodurga kahvehanesi mi lan burası diye? Bütün bu duygular yüzünden diyebilirm ki insanoğlunu değil, tek tek insanları seviyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder