17 Haziran 2010 Perşembe

cCc Arsene Wenger cCc


Benim için Alex Ferguson’dan çok daha fazlası. Elektrik mühendisi, ekonomi master’ı dışında Almanca, İtalyanca, İngilizce, İspanyolca, Japonca biliyor. Kendine has bakış açısıyla yeni bir düzen kurmaktan bahsedecek kadar da bilgili ve akıllı...

Siyasetle çok ilgilisiniz. Siyasi manzarayı nasıl görüyorusunuz?
-80’lere kadar dünya kapitalis ve komünist modeller arasında ikiye bölünmüştü. O komünist modelin işlemediğini gördük. Ama, kapitalist model de sürdürülebilir gibi değil. Geçen oyuz yıl içinde, batıdaki herkesin cebine asgari de olsa bir miktar para girmiş oldu. Bence bunun ardından gelmesi gerekn aşama, herkesin paylaşacağı azami miktar olmalı.

Günümüz futbol bizatihi kapitalist sistemin adeletsizliğinin bir özeti değil mi?
-Rekabet üzerine kurulu bir dünyada yaşıyoruz. Futbolcuların kazandığı paraya gelince , en çok kazanan futbolcular bile o servet sahiplerini yanında düşük gelirli kalıyor. Obama’nın bu kadar devasa miktarda paranın kabul edilemez olduğunu söylemesi bir işaret fişeğiydi. ABD gibi kapitalistin hası bir ülkede bile bu durum kabul edilmiyor artık. Belki on belki yirmi yıl sonra alacak ama günün birinde ortak bir sağduyu oluşacak. Bu sistemin adil olmadığı görülmek zorunda. Bazı insanların sokakta ölmesini kabul edemezsiniz. Bireysel zenginliği kısıtlama gerekebilir. Ama dünyanın ilerlemesini sağlayanların da ödüllendirilmesi lazım.

Bu model kulüp sahiplerinin harcadıkları paralar, transfer rakamları göz önüne tutulursa futbola nasıl uyugulanır?
-Biz Arenali salt kendi ürettiği parayla çeviriyoruz. Diğer kulüplerin çoğunun, sahiplerinden gelen suni kaynakları var. Yani bizim gibi bilet satışı, sponsorluk ve TV gelirleriyle yetinmiyorlar. Uğruna mücadele verdiğim fikir: Ürettiğiniz kaynaklar çerçevesinde kalmak ve oyuncuların ücretlerini kulübün reel kapasitesi ölçüsünde belirlemek. Biz kendi tarz ve kültürü olan bir takım yaratarak açığı kapatıyoruz. Bir oyuncu bu takıma 16-17 yaşında geliyor; sahaya çıktığında diğer takımlarda rastlamadığı bir ruha ve kulüp sevgisine sahip oluyor

Real Madrid’e neden hayır dediniz? Çok para harcayarak gelen başarı sizin için değersiz mi?
-Gitseydim inançlarıma ihanet etmiş olurdum. Burada bir takım yarattım ve onu başarıya ulaştırmak istiyorum. Ben çalışmaya ve futbolcular arasındaki ilişkiye inanıyorum. Real’in başında olsam ister istemez para harcardım. Kazanmanın farklı yolları olabilir, iyi bir takım olarak ya da bireysel yeteneklere sahip olarak başarılı olabilirsiniz. Ama ben takım takım ahlakına bakarım. Tenisten pek hoşlanmam ama iş Davis Cup’a gelince değişir, çünkü o zaman takım oyununa dönüşüyor.

Ekonomik boyutunu ve işleyişini bir kenara bırakırsak, futbolu bir tür sanat olarak mı görüyorsunuz?
-Bence hayattaki her şeyin arkasındaki amaç, onu bir sanat haline gelecek kadar iyi yapmaya çalışmak olmalı. Gündelik hayatı ilginç kılan onu sanatsal bir şeye dönüştürmeye çalışıyor olmanız. Futbol da böyle. Barcelona’yı seyrettiğimde mesela, bu bir sanat.

Öznel düzeyde futbolla ilişkiniz?
-Bazen oyuncularıma gösterebileceğim şeyler keşfedip “bunu kullanabilirm” dediğim oluyor. Bazen müzik dinlermiş gibi zevk alıyorum. Baen konsantre olarak seyredeiyorum, en ufak detaya dikkat ederek. Antrenör olarak hafta boyu çalışıp, ondan ondan sonra bütün o emeği oyuncular kötü beslendiği ya da içkiyi fazla kaçırdığı için heba etmenin salaklık olduğuna inanıyorum. Aynı şekilde benim de oyuncular gibi yaşamam lazım. Hayatta her tutkunun bir bedeli var. Bunu oyuncularıma da söylüyorum. Acıktığınız zaman, bu sadece, midenizin, bedeninizin bir parçasının size acıkdığınızı söylemesidir; halbuki başarıya aç olduğunuzda bu sizin bütün kişiliğinizi, hayatınızı kapsar. Cumartesi akşamki maçı kazanmak bedeninizin basit bir isteği değil, kişiliğinizin yapısından, derinlerden gelen bir şey size bunun hayati önem taşıdığını ve kazanmak uğruna gündelik yaşamınıı buna göre ayarlamaya değeceğini söylüyor. Hayatınızın özü bu.

Futbolun hayatınızı ona adamaya değer bir şey olup olmadığını sorguladınız mı?
-Hayattaki en önemli şeyin kendinize bir hedef koyup ona ulaşmak olduğuna karar verdim. Hepimizin içinde bir işe yaramak, belli yeteneklere sahip olmak ve bunu gösterebilmek arzusu vardır. Benim için üst seviye spor güzel bir ders. Hayatta başarılı olmak istiyorsanız bu sizin için büyük bir anlam taşıdığı içindir. İnsanları yaptığınız işte iyi olduğunua ikna etmeye çalışırsınız. Arsenal antrenörü olarak bir maç kaybettiğinizde kendinizi yitik hissedersniz fakat diğer taraftan diğer takım taraftaları da iyi bir hafta geçirecek. O yüzden bize gol attıktan sonra sevinen West Ham antrenörüyle tartıştım. Japondaya’da sumo güreşi seyrederken öğrendiğin şey şu: Güreş bittiğinde asla kimin kaybettiğini anlamanız mümkün değil, çünkü kaybedeni utandırmamak için hislerini dışa vurmuyorlar.

Çocukluğunuzda da hep çalışkanmışsınız. Tatil döneminde İngilice öğrenmeye gidiyormuşsunuz...
-Uluslararası bir hayat yaşamak istiyordum bunu içinde İngilice öğrenmenin şart olduğunu düşündüm. Fransızdım ama yoğun bir Alman etkisiyle. Savaştan hemen sonra doğduğum için bize Almanlar’dan nefret etmemiz öğretildi fakat bu bende tam tersine merak uyandırdı. Almanlar’ı gördüğümde bizden pek bir farkları olmadığını gördüm. Bir kez komünist sistemi merak ettiğim için yaz tatilinde Macaristan’a gitmiştim.

Siyasete de atılabilirdiniz..
-Evet, siyasete atılabilirdim. Antrenörlük ve politika arasında benzerlikler var. En büyük tecrübe size kendi tabiatınızı kontrol altında tutmayı öğretiyor. Siyasette mesele, televizyonda sinirlerine yenik düşen tartışmayı kaybeder. Eğitiminize baktığınız zaman meselenin korku olduğunu görürsünüz. Başarılı olamama korkusu. İnsaları ya da kendinizi hayal kırıklığına uğratma korkusu. Basın toplantıları da hep korkular hakkındadır: “ Kaybederseniz ne olacak?”...hep esas mevzu korku.

İşler iyi gitmediğinde altından nasıl kalkıyorsunuz?
-Bu sorunların beyninizin derinliklerinde yer etmesine izin verdiğinizde, o korkular tarafından yönetilmeye başlıyorsunuz ve bu sizi sürekli olarak aşağı çekiyor. Antrenörlük herkesin sizi aşağı çekmeye çalıştığı bir iş. O yüzden insanın kendini tanıması çok önemli.

Kaynak: Bir+Bir

1 yorum: