4 Mayıs 2010 Salı

Parkelerin Üzerindeki Ayak İzleri


Yedi yaşından beri bilfiil turnike atıyoruz bulduğumuz çemberlere. Elimdeki hayali topla evin kirişine attığım şutları daha dün gibi hatırlıyorum. Duvarda pas çalışırken kırdığımız vazolar ve kesilen toplar kolay unutabileceğimiz anılar değil.Sporun en çokta basketbolun büyük yeri vardır hayatımda. İlk sosyalleşme adımlarının atıldığı yıllara denk gelir basket sahalarında arkadaşlarla yaptğımız maçlar. Ağızlarda eksik olmayan Peter Naumoski ismi. Her küçük çoçuk gibi başarılı takımları desteklerdik biz de o zamanlar. Üç büyüklerin de yatırımlarının hayli az olduğu dönemde Efes Pilsen en baştaydı tabii. Koraç kupasını unutmak ne mümkün? Ya da Euroleague, o zamanki adıyla Suproleague'de oynan Final Four maçlarını. Radyodan dinlemek zorunda kalırdık bazılarını. Hüseyin Beşok'un Avrupa üçünlüğünü getiren ribaundu almak için sıçradığı sırada, dakikaların verdiği heyecanla neredeyse tavana değmek için gayri ihtiyari bir şekilde sıçradığımı nasıl unutabilirim ki? Ufuk Sarıcalar, Volkan Aydınlar, Tamer Oyguçlar, arkasından gelen Mirsad Türkcan, Murat Evliyaoğlu, Conrad Mcrae ve daha nicesi.. 2000'li yıllarında boş geçmemek lazım tabii. Kısacası basketbolda Türkiye'ye ilkleri yaşatan, Avrupa'da Türkiyeyi en iyi şekilde temsil eden ve daha bir çok spora ve sporcuya verdiği destekle imkan sağlayan bir kulüp Efes Pilsen.

Bu günlerde ise kulübün üzerinde son derece tiksindirici ve çirkin oyunlar oynanıyor. Tütün mamulleri ve alkollü içkilerin satışı ve sunumuna ilişkin usul yönetmelik taslağı tekrar gündeme geldi. Açık şekilde söylemek istiyorlar ki ya kulübü kapatın ya da adını,logosunu değiştirin. Akla gelen bu iki düşünce de Efes Pilsen kulubüne, onu destekleyenlere, onun desteklediklerine ve biz basketbolseverlere yapılan saygısızlıktır. İnsaları , gençleri, tıpkı sigara gibi alkol kullanımına teşvik edebilecek reklam ve kurumların sporda yeri yok diyerek yönetmeliği meşrulaştırmaya çalışan at gözlüklüler ve yandaşları sporun gençler üzerinde pozitif etkisini göremicek kadar kördür aslında. İstedikleri gibi her şeyi düzenleyebileceğini sanan bu insanlar hiç bir spor başarısında sevinmesinler bundan böyle. Ülkenin ismi duyuldu diye kendilerine pay biçmesinler. En basitinden Türk Futbol Milli takımının başarısında bile Efes Pilsen kulübünün yardımlarının olduğunu unutuyorlar çünkü. Kulüp aleyhine yürütülen bu çalışmalar, kendilerine göre kötü ve uygunsuz olan her türlü olaya karşı ön yargı besleyen bu beyinlerin ne ilk oyunudur ne de son oyunu olacaktır.

Yedi yaşında başlayan ve hala son sürat devam eden spor sevgime gölge düşüremeğeceklerinden emin olduğum gibi, yapılan bu oyunlara karşı sporseverlerin sessiz kalmayacağına da eminim. Efes Pilsen bir markadır, bir ekoldür, bir spor kulübüdür. Olayları başka yerlere çekmeye, insanları güzel duygulardan mahrum bırakmaya kimsenin de hakkı yoktur. Şurada isterdik ki bir nostalji yapalım, sadece Koraç Kupası konuşalım. Ama geldikleri nokta kemiğe öyle şiddetli dayanıyor ki söylemeden, bahsetmeden geçemiyor insan. Her seferinde spor ile siyaseti aynı çatı altında konuşmak zorunda kalmaktan dolayı son derece rahatsız olsam da aslında yapılmak istenen zaten spora çoktandır bulaşan siyaseti temizleme çalışmalarından başka bir şey değildir. Yine aynı kafaların parti kongrelerini düzenlemek için salonları kullandıkları yetmiyormuş gibi bir de düşüncelerini içeri sokmaya başlamaları kanına dokunuyor insanın. Çok geç olmadan bir şeyler söylemek lazım. Zira paspas yapmak bile parkelerden bu çirkinlikleri, ayak izlerini temizlemeye yetmeyebilir.
Bazen bir video, bir fotoğraf bütün yazıdan daha çok şey anlatır. Duygularımı anlatan bir video için:


Not:Detaylı, teknik ve güzel bir yazı için: http://maliano.blogspot.com/2010/05/gencligi-efes-pilsenden-korumak.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder